Monday, December 25, 2006

Der gute Mensch von Sezuan - B.Brecht

"Ich will mit dem gehen, den ich liebe.
Ich will nicht ausrechnen, was es kostet.
Ich will nich nachdenken, ob es gut ist.
Ich will nicht wissen, ob er mich liebt.
Ich will mit ihm gehen, den ich liebe."
Shen Te.

Sunday, December 24, 2006

Flowers Emilie Simon

i want to buy you flowers
it's such a shame you're a boy
but when you are not a girl
nobody buys you flowers

i want to buy you flowers
and now i'm standing in the shop
i must confess i wonder
if you will like my flowers

you are so sweet and i'm so alone
oh darling please
tell me you're the one
i'll buy you flowers
i'll buy you flowers
like not other girl did before

you were so sweet and i was in love
oh darling don't tell me
you found another girl
forget the flowers
because the flowers
never last for ever
never last for ever
never last for ever
my love

ödev yazamama problemi

Uzun zamandan beri oturup ödev yapmadığım için, bugün yarına yetiştirmem gereken ödevlerden hiç birine daha başlamamış bulunmaktayım. Tembelliğimin uçlarını yaşıyorum sanırım. Hiç ödev yapmadım değil tabi dönem başından beri, ama bunlar biraz uzun ve ciddi ödevler. (ödev ne kadar ciddi olabilir ki) Evet evet ödev yapmamak için ne mi yaptım, oturdum dizi izledim, eh bir odamı toplıyayım dedim, müzik dinledim, yemek yedim, kofi içtim ohooo yanie...Yok yok bir şekilde başlamak lazım sevgili ödevlere ama ama amaa mi mi mii ... neyse ben döneyim ödev yapmaya başlıyayım, bitireyim bakalım canım ödevlerimi.

Saturday, December 23, 2006

lucky little shark

I think, this is my first english journal. Many thigs happened in a short time. I don't know what i am supposed to feel? (sad or happy). I am happy cuz everythig is getting better and better in my life. There are so many people left behind, and so many people to welcome.
I thank you for everything you have said today.



Sunday, December 17, 2006

bewitched

everything is changing, hope it'll be better :) ...

Sunday, December 10, 2006

Nouvelle Vague Konseri ve Kırmızı Balonlu Araba

Dün gece Yeni Melek'teki Nouvelle Vague konserine gittim... Marjinal gençlerimiz sayesinde güzel, eğlenceli ve deli dolu geçen konserin ardından eve dönüş yolunda üzerinde yüzlerce kırmızı balonlar olan bir arabanın yanından geçerken işte gecenin süprizi de buydu sanırım diye düşündüm. Aslında basit bir düşünce ama sevgili dolmuşun içindeki insanlar olarak kırmızı balonlu arabayı görünce gülmeye başladık, bize saf mutluluk sağlayan iki bayana teşekkürler.

Sunday, November 26, 2006

bilginin kaynağı

"İnsan bedenindeki milyarlarca hücrenin her biri organizmanın işleyiş planının tamamı anlamına gelen bütün genetik şifreyi barındırır. Genlerdeki 46 kromozom aracılığıyla biz de aynı şifreye kalıtım yoluyla sahip oluruz. Anneden alınan 23, babadan alınan 23 kromozom çocuğun genetik kalıbını oluşturur.
Herkes için farklı bir anda ve özgün bir oluşumda bir araya gelen bu genetik bilgi, organizmanın
biricikliğini oluşturur. Bu biricik oluşum kendi kuralları içinde insanın ihtiyaçlarını ortaya çıkaran ve kişiye kimlik kazandıran büyümeyi, gelişimi ve özellikleri düzenler."
Bedenin Dili, Psikolog Prof. Dr Zuhal - Acar Baltaş

Sınavlar için okumam gerken sevgili gelişim kitaplarımdan bir tanesinin içinde yazıyordu bu tanım, gerçekten de çok etkilenmiş bulunmaktayım. Biricikliğimizin nereden geldiğini öğrenmek beni çok derinden etkiledi, ve aydınlanmanın doruğuna ulaştığımı hissettirdi. Sonuç olrak bilgimizin kaynağı bu biriciklik ise, tanrı yardımcımız olsun diyorum.


Thursday, November 23, 2006

aurora borelias

Bir gün ben de, alaskada aurora borelias izliyor olacağım. Belki de izlemek için özel bir kampa gideceğim, hihihi, bembeyaz bir doğanın içinde rengarenk gökyüzünü izlemek huzur verecek bana o gün...

Wednesday, November 22, 2006

yeşil ışık

huzur ve anılarla dolu bir karaköy-kadiköy vapur yolculugunun ardından, kadiköy'de ışıklardan geçerken, kırmızı ışıkta bizimle duran cici köpek yeşil yandığında yine bizlerle birlikte yavaş yavaş karşıya geçti... :)

Sunday, November 19, 2006

benim küçük beynim

Zavallı öğrenci günlerim geri döndü, ders çalışmak gibi bişiy varmış yeni yeni dank ediyor... Okunacak şeyler o kadar çok ki, mi mii napacam ben, yamurdan kaçarken doluya tutuldum sanırım.
"Eee Mir, öle çat diye bir ayda karar değiltirirsen böle olur. Otur oku!!" diyorum kendime... Bakalım gelecek planlarım ne yönde gelişecekler, yok aslında pek öyle planım.
Ah bu hayat denen tek dişi kalmış canavar bize neler çektiriyor, hayat var mı diye sorsak - elle tutulmaz gözle görülmez desek - evet hayat yok diyebiliriz. Haha delirmiyorum daha, o kadar değil yane.

Biraz can sıkıntısı, biraz yorgunluk, biraz üşengeçlik...vs vs
Bütün bunları bir yana bırakırsan Miray, bak görecen güzel günler seni bekliyor... Nouvelle Vague konseri var unutma, al biletini git eğlen, hak edeceksin...

Ananem aferim kızım çalış çalış bak sonunda sen rahata ereceksin demeyi her gün kendine ödev edinmiş durumda. Bir de hadi evladım hayırlı dersler, gününün güzel geçsin demeyi de ihmal etmiyor evden çıkarken, tabii gelincede eeee hangi dersleri yaptınız, sınavların ne zaman başlıyor, bak çok çalış e mi, akşama yemek yapmadım üşendim, erken yat gene bembeyaz oldun senlerle hayatıma eğlence katıyor...canim benim

Monday, November 06, 2006

oku oku bitmez

tanrım yarabbim, bugün daha yeni 4 5 tane kitap sölendi okuldan, yane bol bol okuyan insan ben, şimdi daha da bol bol okuyacam.... mi mi mi bu kitapları kim okicak sürekli bir kitap ühühüh bir de okul kitapları dışında miray kitapları olmalı di mi, yazık bana, proce çizmekten kaçan insan tutulur yazıya

Thursday, October 26, 2006

Portishead - Glory Box

I'm so tired, of playing

Playing with this bow and arrow

Gonna give my heart away

Leave it to the other girls to play

For I've been a temptress too long



Just. .



Give me a reason to love you

Give me a reason to be ee, a woman

I just wanna be a woman



From this time, unchained

We're all looking at a different picture

Thru this new frame of mind

A thousand flowers could bloom

Move over, and give us some room



Give me a reason to love you

Give me a reason to be ee, a woman

I just wanna be a woman



So don't you stop, being a man

Just take a little look from our side when you can

Sow a little tenderness

No matter if you cry



Give me a reason to love you

Give me a reason to be ee, a woman

Its all I wanna be is all woman



For this is the beginning of forever and ever



Its time to move over... ...


Wednesday, October 25, 2006

canım bayram cicim bayram

bir bayramı daha hayırlı ve daha komunike bir şekilde atlattıktan sonra, hayatıma kaldığı yerden devam etme düşüncesi ile cebelleşiyorum...
bu kadar sanırım...
kaçak ben

Thursday, October 19, 2006

no title

üç gündür açıp boş boş bakıyorum bu yere, neyse aklıma pek birşey gelmiyor... ne garip...

-orhan amca nobel sahibi oldu, ne mutlu ona.
-spiderman namaz kılmayı öğretiyormuş, marvel desteki mi değil mi bilemiyeceğim, ama spiderman'in kafasında maske olması büyük bir tartışma yaratmış durumda, ve spiderman'in dini bir mezhebi bilem varmış, eh iyi kandiller o zaman sana spideramca.
-yeni trendleri bilmiyorum, ama ben babet içine renkli çorap giymeye başladım, bir de saçlarımı iki yandan çin çubuklarıyla topluyorum, tanıyanlar delirmediğimi anlarlar zaten...bazen esiyor böle.
-saçımı uzatma yollarında ilerlerken garip şeyler yapmak güzel tabii...
-istanbul'a kış geldi, yamurlar başladı, bakalım kar nası olacak...kar botu almak lazım tabii, karda kışda okul yollarında üşümemek lazım...
-örgü örmeye başlamıştır sevenler, benim de yünlerim var, annemin dediğine göre trikotaj makinesi gibi örüyormuşum.
-28'inde mogwai konseri var, gidilecekler sırasındaaaa


sanırım şimdilik bu kadar,
hava değişikliğinden midir nedir, uykularım şahane yine...

Sunday, October 15, 2006

die Bäume;

"Denn wir sind wie Baumstämme im Schnee. Scheinbar liegen sie glatt auf, und mit kleinen Anstoß sollte man sie wegschieben können. Nein, das kann man nicht, denn sie sind fest mit dem Boden verbunden. Aber sieh, sog an das ist nur scheinbar."
Kafka

Friday, October 13, 2006

neden?

Anlamadığım bir şey var!?! Neden acaba panik atağı olan bilimum insan, karşısındakine "Ay, işte siz bilmezsiniz ama bende de panik atak var!", "Sen biliyor musun bende panik atak var böle yolda bir kötü olurum bıdıdıdı..." gibilerinden cümleler sarfeder, hep merak ettim!

Thursday, October 12, 2006

:)

ben de kendi pembe auramı görmek istiyoruuuuam!

Tuesday, October 10, 2006

hayırlı olsun

efendim dünya ruhsağlığı gününüz olan 10 Ekim kutlu olsun, cümlemize :)!

Thursday, October 05, 2006

düşün düşün de nereye kadar

Öyle anlar oluyor ki düşündüklerim artık birbirine giriyor, daha doğrusu aklımdan geçenler. Bir anda kafamın içinde yüzbinmilyon tane düşünce akıyor...
" Der Worte sind genug gewechselt,
Laßt mich auch endlich Taten sehn! " (Direktor, Vorspiel auf dem Theater - Faust 1)

Listening to: Oi Va Voi - Yesterday's Mistakes, bakalım kaç kere dinlenecek bu daha...

Gucci ayakkabı mı alsam, mmh yoksa LV çanta mı... Sabahtan beri bunu düşünüyorum, yok yok ikisini de almalıyım, sanırım herşey o zaman güzel olacak. Ben de sürüye katılacam ne mutlu bana.

Herneyse çok şey değişti, ben değiştim, tanıdığım insanlar değişti, düşüncelerim değişti, hayata bakış açım yok oldu (yeni bir bakış açısı aranıyor). Bazen düşünüyorum, ben böyle olmasaydım yine olanlar olurmuydu, bence olurdu, sizcesini bilemem. Bazı şeyleri engelleyemezsin, ben zaten engelleme yanlısı bir insan da değilim, herkes gibi ben de hata yapıyorum, özür dilerim de insanlardan, ama kimseyi aptal yerine koyup da arkalarından iş çevirmem, yalan söylemeyi de beceremem(bilenler bilir). Bugüne kadar yaptığım şeylerden pişman da değilim, o günlere geri gönderseler ben yine aynısını yapardım, geçmişi değiştiremem zaten, ha ayriyeten everything happens for a reason. Düşünüyorum hadi tamam ben bir yerde insanlara gereğinden fazla güvenmekle hata yapmış olabirim, ama en yakınımdaki insan hala bile bile lades diyor, sabrımımı sınıyorlar hala bilemiyeceğim. Tanıyanlar tanır beni, kavga eden bir kişi değilim, birisi arkamdan ileri geri konuşsa bile ben gidip ona vay sen böle dedin demem, diyemem...(gereksiz)ama gerçekten olan şeyler artık benim bile bu kavga etmeyen kişiliğimi zorluyor, beni bile aşıyor. Ben yine sakin kalmayı denesem bu sefer biter mi acaba......


"Until one is committed, there is hesitancy, the chance to draw back-- Concerning all acts of initiative (and creation), there is one elementary truth that ignorance of which kills countless ideas and splendid plans: that the moment one definitely commits oneself, then Providence moves too. All sorts of things occur to help one that would never otherwise have occurred. A whole stream of events issues from the decision, raising in one's favor all manner of unforeseen incidents and meetings and material assistance, which no man could have dreamed would have come his way. Whatever you can do, or dream you can do, begin it. Boldness has genius, power, and magic in it. Begin it now."

Friday, September 29, 2006

Ain't Got No Friends

Ain't Got No/I Got Life Lyrics

I ain't got no home, ain't got no shoes
Ain't got no money, Ain't got no clothes
Ain't got no perfume, Ain't got no skirts
Ain't got no sweaters, Ain't got no smokes
Ain't got no god.

Ain't got no father, Ain't got no mother
Ain't got no sisters, i've got one brother
Ain't got no land, Ain't got no country
Ain't got no freedom, Ain't got no god,
Ain't got no mind,

Ain't got no earth, Ain't got no students
Ain't got no father, Ain't got no mother
Ain't got no sweets, Ain't got no ticket
Ain't got no token, Ain't got no mind
Ain't got no land.

But there is something i've got,
there is something i've got,
there is something i've got,
nobody can take it away...

Got my hair on my head
Got my brains, Got my ears
Got my eyes, Got my nose
Got my mouth, I got my smile
I got my tongue, Got my chin
Got my neck, Got my boobies
Got my heart, Got my soul
Got my back, I got my sex

I got my arms, my hands, my fingers,
my legs, my feet, my toes,
and my liver, got my blood..

I got life, i've got life's, i've got headaches,
and toothaches and bad times too like you ...

Got my hair on my head
Got my brains, Got my ears
Got my eyes, Got my nose
Got my mouth, I got my smile
I got my tongue, Got my chin
Got my neck, Got my boobies
Got my heart, Got my soul
Got my back, I got my sex

I got my arms, my hands, my fingers,
my legs, my feet, my toes,
and my liver, got my blood..

I got life, and i'm going to keep it
as long as i want it, I got life.....

Thursday, September 28, 2006

?!?!

hiç yazacak bişiy yok, arkadaşım da yok ıngaaaaa...

Monday, September 25, 2006

yanıp tutuşuyorum

Aslında alakasız bir resim, geçenlerde bir arkadaşımla turist olmaya karar verdik ve kendimizi Sultanahmet'in sihirli ellerine bıraktık, Ayasofya ve Yerebatan'ı gezdik ama oraları gezmeden önce kendimizi kırmızı citysightseeing otobüsünün içinde bulduk ve İstanbul'u turladık... Güzel ve eğlenceliydi... İnsan yaşadığı şehre turist gözüyle pek bakmıyor, her zaman el altında olan mekanlar gibi geliyor ama gitmek görmek lazım gibime geliyor, devam edeceğiz bu turist günlerine zaman içinde, gezmek görmek lazım, tanımak gerekir İstanbul'u (ehehehe).

Neyse bu turist günün üzerinden epey bir zaman geçti. Ben ne yaptım, dinlendim bu yaşımdan sonra çıkan ilk gençlik sivilcelerimle arkadaş olmayı düşünmeye başladım, kitap okuyup, film izleyerek, dışarı çıkarak günlerimi değerlendirdim. Defter kalem almak lazım.

Bu saçma sapan yazı için pek bişiy demek istemiyorum...Kafamda binlerce düşünce varken, zor oluyor yazmak. Sağdan soldan önden arkadan heryerden binlerce düşünce akın ediyor, eh hepsini yazmaya kalkarsam yazının sonunu ben dahi tahmin etmek istemem.
Saglıcakla kalalım efendim!
mimi.

Wednesday, September 06, 2006

pembe hoodie

Acaba herşey daha ne kadar çok değişmeye devam edecek merakla izliyorum kendimi... Gelen ve gidenler var. Değişen ben ve değişmeyen ben var. Herşey çok çabuk olup bitiyor desem, bilemiyorum aslında ben de ne. Yakında yepyeni bir hayata başlayacağım gibime geliyor, yane tabii sanırım bunlar biraz da benim elimde, gidişat bıdı bıdı...
Bugün bir garip zaten...
Amaan neyse, gene ben deli dolu hayatıma devam etmeliyim sanirim...
Dün başımdan geçeni annatayım da biraz eğlence olsun.
Sabahtan işlerim vardı onları hallettikten sonra gittim saçlarımı boyattım(biliyorum ama dayanamadım) evet PiNk gibi olmadım malesef ama bir gün öle de çıkabilirim herkesin karşına...
Hersyse sonra Topane taraflarından gidip ilaçlarımı almam lazımdı ama akşam oldugu için gidince birileriyle birşey yapmak istedi cnm...Neyse insanların nerde olduğunu öğrendikten sonra Topaneden taksiye binip Galatasaray'a çıktım, inince lisenin orada bir kaç polis otobüsü vardı (otobüs olsa da pek polis olmayabiliryor), eh bende kenardan kıyıdan gideyim diye otobüsün yanından geçerken tünel tarafından da taksim tarafından da gürüh halinde siperli binlerce polis çevremi sardı ben ne olduğunu anlamadan, renkli giyinmenin bana bu kadar kolaylık sağlıyacağını bilemezdim dahi, simsiyah giyinmiş polislerin içinde pembe bir şey geçmeye çalişıyor, beni gören polisler bunun burada ne işi var bakışı atıyor, ve bana yol açmaya çalıştılar kendi aralarından(kendimi prenses gibi hissettim) ehehehe. Tabii sonra ürküp hızla bizimkilerin yanına gittim korka korka....
işte bu da böle bir anı....

Sunday, September 03, 2006

yazmak geldi içimden bunu

Demin bir arkadaşın yolladığı "bloc party-compliments"i dinlerken shuffle olan itunes da "Martina McBride-Concrete Angel" calsa ne güzel olur diye düşündüm, ve şimdi o çalmaya başladı... :)

dün gece kapanan fayırfoks yüzünden yeniden

Evet evet dün gece, upuzuuun bir blog yamıştım amma velakin, erör yüzünden gitti yazım. Vahh vaaah deyin siz de benim gibi e mi?
Neyse, geçen haftamı çılgın beldemiz "Kumla"da ananemler ve yaş ortalaması 70in üzerindeki Site 49 sakinleriyle geçirdikten sonra kendi arkadaşlarım çok genç gözüktü bir an gözüme. Ehehehe aslında şaka bir yana gerçekten zor her ne kadar bilgili insanlar olsalar dahi cenerasyon farkı kendini açığa çıkartıyor. Bizim yazlık Gemlik Körfezi'nde söliim de neresi burası demesin insanlar. Saat 3-4 e kadar devam eden gazino kültürü de var, olur da elektrikler kesilirse sessizliğin değerini anlıyor insan. Eğer akşam gittiysen ve ortam sessizse kendini kötü hissediyorsun, köy olduğu için jandarmalar sözde kontrolü sağlıyor... Amaan neyse işte.
Dün göz doktoru göz bebeklerimi büyütmüştü. İrisimin kasları çalışmıyor hala gözbebeklerim kocaman, ve korkunç baş ağrım var miiii, eski halimi istiyorum, gözlerim ışığa reaksiyon göstermeli di mi ama. Mavi gözlü olsaydım freak of nature day 2'yu yaşıyor olacaktım.
sevgiler
mir.

Wednesday, August 23, 2006

Never let go - Josh Groban

I can't understand it
The search for an answer is met with a darker day
And we've been handed these moments forever
But i'm reassured there's another way

You don't have to close your eyes
There is room for love again
Ease the pain to realize all that love can be
Forced apart by time and sand
Take a step and take my hand
And don't let it go
Never let go

Broken, ones connected
We were so strong and so blessed in a simple way
So don't let me go it alone

Turn your head up to the sky
Nothing down below but me
Face the truth to relize all that we could be
Torn apart by rage and fear
Hold on to what brought you here
Don't let it go
Never let go

Turn your head up to the sky
Nothing down below
Don't let go

Sunday, August 06, 2006

beyaz sayfa

Efet efet Mimi bugün beyaz bir sayfa daha açmıştı, aslında dün yane 05/08 günü bir beyaz sayfa daha açtı, bu mini dünyasına. Annesi'nin hastane işleriyle uğraşması yüzünden biraz da olsa kedine geldi...ve hayata binbir kat daha şirin ve mutlu bir şekilde sarılmak istedi. Sonra baktı aynaya ve kendini biraz iyi hissetmek için elinden geleni yaptıktan sonra annesi ve annanesinin yanına eve gitti, orada belli bir süre geçirdikten sonra bir arkadaşı aradı ve imdadına koştu Mimi'nin. Gece dışarı çıktılar, insanların ona davranışlarına genelde kızsa bile Mimi, hiçbirşeye tabiki yine aldırmadan gecesine devam etti, en içten bir şekilde. Hatta mekan değiştirirken, "ah tanıdık birilerini görsem biraz mutlu olabilirim"diye arkadaşına söylendikten beş on dakika sonra yazlıktan eski bir arkadaşını gördü ve sonra da liseden (ehehehe evet mimi artık liseden eski arkadaşları diyebiliyor) bir arkadaşını görünce gerçekten mutlu oldu. Çünkü o karmaşık anında aklından geçenler gerçekleşmişti miminin. Daha sonra arkadaşlarıyla eğlenen Mimi içinden gelen sese kulak vererek istediği şeyleri yaptı ve yine mutlu oldu... Bence ne olursa olsun Mimi içinden gelen sese kulak vermeye devam etmeli.... Çünkü daha çok fazla açılacak bembeyaz sayfalar var Mimi'nin önünde.........

Friday, August 04, 2006

:)

Biraz değişiklikten pek zarar gelmez, "green is the new pink" ne de olsa.

Wednesday, August 02, 2006

Can't you sleep little bear?

Once there were two bears, Big Bear and Little Bear. Big Bear is the big bear and Little Bear is the little bear. They played allday in the bright sunlight. When night came, and the sun went down. Big Bear took Little Bear home to the Bear Cave...

Martin Waddell

Saturday, July 29, 2006

Ikimono-Gakari - - Hanabi

Aslında yazacaklarım başlıkla pek alakalı değil ya neyse, başlığım izlediğim şahane anime serisinin "theme song"larından biri, ben çok sevdim sizde sevebilirsiniz.
Sımsıcak bir İstanbul yaşayanları bunaltıyor, Güney Afrikaya gitmeye zorluyor :).
Neyse dün annem "Haydi, yarın piyer lotiye şu yarışı izlemeye gidelim?!"diye bir düşünce öne sürdü. Ben yine mıymıylığımı yaptım tabi. Sabah aradı, hazırlanmamı söledi, nafile ben uyumuşum hı hı dedikten sonra. Yeniden telefon çaldığında canıım rüyalarımdan kalktım :P. Aşşağıda biraz beklettikten sonra inebildim, ehe arabada makyaj seanslarımdan bir tanesini daha bitirdikten sonra sıcağın ve kendine gelememenin somurtkanlığıma büyük etkisi vardı. Biz ki hiç bir zaman bir yere gidip saatlerce oturamayan insanlarız; tabii ki, bunaltırcasına olan bu güzel İstanbul yaz gününde yine aynı şeyi yaşadık. Önce kendimizi bir Haliç Köprü'sünün dibinde kayık cafesinde bulduk, oradan işte birşeyler izlemeye çalıştık, çılgın pilot amcanın küçük uçağıyla akrobasi gösterisini. Öğrendik ki asıl yarış bir saat sonra başlayacak, biz biraz ileriye gidelim dedik, Rahmi Koç müzesinin oralarda yurdum insanı kaynayan bir parkta buluverdik kendimizi, Ahmet Çekirdekyiyengiller ile yarışın ilk bölümlerini izledi, pek bişiy gördük denemez, çünkü geride kalıyorduk, orayı da beğenmeyince daha bir ileri gidelim dedik. Allahtan yanımızda kamp taburelerimiz vardı. İşte üçüncü ve son durağımız olan bir tepede yine yurdum insanı ile birlikte izleme çabaları içine girdik şahane yarışı. Aslında pilot amcalar çok yetenekliler, adrenalinlerinin de etkisiyle bizlerden çok eğlenmişlerdir eminim. :)
İşin acı tarafı, yane hoş güzel enteresan birşey izlemeye giden yurdum insanı yine piknik modundaydı, piknik modunu bıraktım, kayık kafe dışında gittiğimiz çimenliğimisi her yer bir nevi çöplük olmuştu... Yazık gerçekten.
Haydi sağlıcakla kalın...

Friday, July 28, 2006

Moshi moshi

Biraz kendime itiraf edeyim, beni tanıyanlar bilir hiç pot kırma alışkanlığım yoktur mesela(!!!), asla dalgın bir insan değilimdir(!!!), şapşallık mı (?!) o da ne?

Neyse bu aralar kendimi çok fazla dizi hatayına kaptırdım, sürekli bir seriyi izliyorum. Hatta birileri de bildğiniz gibi takıntılı beni animeye sardı. Zaten çok severim film izlemeyi de.

Aslında bu takıntı Gilmore Girls ile başladı, ilk başta aman ne sıkıcı itibarını verdiysede Stars Hallow'u tanıyınca bir başka tad almaya başladım. Hergün cnbc-e eski bölümleri veriyor, bir de ben de olanlar var. Bir gün bendekileri izlerken baktım tivide G.G. saati, gittim açtım reklamlardaydı, dizi yeniden başlayınca algıda kopukluk yaşadım ve bir an kendi kendime dedim demin başka bir sahneydi ne oluyoruz. Daha sonraki günlerde over G.G.'den dolayı dışarı çıktığımda kendimi ilk olarak kahve almaya şartladığımı fark ettim. Yane kahve manyaklığım var, o apayrı bir konu ama, bu kadar değildir. Bütün gün hatta 2 3 gün içmesem aramam yane deli gibi yi pek diyemem de aslında :) . Hadi G.G. en azından biraz realistik, yane insanlar gerçek, e anime tabii bu durumda çoşturuyor. Anime maceramda birilerinin bana "raatsız etme anime izliyorum"larıyla başladı. Yane fox kids de Shaman King var, aynı bölümleri tekrarlasalar bile izliyorum. Eh Candy ile de büyüdük, hatta Sailor Moon da var. Sonra dediler ki youtube 'dan izleyebilirsin (e bana bu sölenmez di mi ama). Bleach diye bir anime. Hadii ilk bölümü izledik, ingilizce alt yazı takip etmekten imanımız gevremeye başladı, insan devamını merak ediyor di mi ama! İkiydi üçtü dörttü beşti derken baya bir bölümü üst üste izleyip havayı aydınlattım. Asıl maceralarım ileriki bölümlerde gerçekleşti. Koniçiva, sayanora olan Japonca hazneme bayaa bir kelime eklendi (takriben on tane daha). Ama tabi anında loading olduğu için istesen bütün seriyi bitirebilirsin. Ben o kadar abartmiim dedim, maksimum 12 bölüm yok yok 15 bölüm izledim. Zaten olanlar da o zaman oldu, kulağın o kadar alışıyor ki Japonca duymaya belli bir zaman sonra masa toplar buldum kendimi, bir şey eksik nedir bulamadım masa toplarken, ve bir 30 saniyeden sonra alt yazılar dank etti. (Uykusuz bir günün ardından gittiğimiz İspanyol filmi vardi yarı İngilizce yarı İspanyolca onda da dil geçişlerini yakalayamıyordum yorgunluktan) Dün gece de bilmemkaç bölüm izledikten sonra yattım uyudum. Hayatımın en büyük şokunu yaşadım kalkınca, saçma sapan rüya görmüşümdür, ama ne diyeyim ilk defa anime rüya gördüm, hem de japonca.

Arigato :)

Saturday, July 22, 2006

Everything happens for a reason...

Friday, July 21, 2006

iyiki varsın

Bugün annanemin doğum günü, kendisi gün itibariyle 78 yaşına basmış bulunuyor. İyiki varsın annane diyorum...Bilenler bilir annaneme olan düşkünlüğümü, annemin yeri apayrı olsa bile, annanem işte o. Mümücel'im, herşeyim, bugüne kadar beni büyüten, bir çok şeyi öğreten, küçükken dedem ve dayımla beni kamplara götüren, yazlıkta arkamdan tabakla gelip bana mama yediren, ilk okulda okumumamı teşvik eden mükemmel öğretmen, hala geceleri sırtım kaşınıyor dediğimde bütün yorgunluğuna rağmen beni kırmadan sırtımı kaşıyan, dır dır dır diye arada herşeyime karışan, birbirimize kızıp ay anane git biraz yalnız kalayım dedikten yirmi dakika sonra elinde soyduğu meyvelerle gönlümü alan, tam dışarı çıkarken üstün olmamış git bu ütüsüz değiştir bakiim diye beni odama gönderen, ayağına topuklu giy biraz artık diye bana söyelenen ve daha hergün birçok şeyi yaşadığım, hatta en önemlisi annemi dünyaya getiren mükemmel insan.

Geçimşinde hüznü mutluluğu açıkçası herşeyi tümüyle yaşamışlığında verdiği o olgunlukla bugün bile neşe dolu, hiç bir zaman gülümsemesi eksikolmayan, yaşadığı sağlık problemlerini bile kimseye göstermeme çabası içinde yarınları düşünüyor. Canımız sıkıldımı herşeyi bırakıp sokağa çıkarız, yürürüz, sinemaya gideriz, eğer evde yemek yapmaya üşenirse ya beni dışarı çıkarır ya da "Miray, şu internetten yemek söleyelim" der. Eve misafirimiz gelecekse bir anda bana binlerce şey söylemeye başlar ve evi toplarız tabii ki... Evde olduğum günlerde her sabah birlikte kahve içer fal kapatırız. Arada - gün aşırı da denebilir - nenem (annanemin ablası olur ve evet 86 yaşında) de gelir, beraber iskambil oynarız saatlerce.

İki sene önce yeniden geldi İstanbul'a, eskiden Ankara'da yaşardı tabii biz de bütün tatillerde Ankara'ya yollardık kendimizi.... Artık Ankara'ya gidecek pek nedenim de yok yane... Benim annaneme taşınmam, onun İstanbul'a gelmesinden daha uzun sürdü. Hehehe bugün bile bizim evden bir iki parça eşyamı getirdim, iki senedir bütün odayı getiremedim ya e pes bana artık.

Annane sen buraya taşınmasaydın ne olurdu kim bilir, ya da ben bu seneyi nasıl geçirirdim....
Bugüne kadar inanılmaz enerjinle bana ve hayatıma o kadar çok şey kattın ki anlatamam, sen bunları okuyamasanda herşeyi biliyorsun zaten....
İyiki varsın....

pro/contra tatil

Pro Tatil: yapmak istediğin herşeyi yapma imkani diye nitelendirebiliriz aslında kısaca ama
  • gezilecek bir çok yer var aslında (kültür dolu bir şehir)
  • okunmamış kitapları bitirebilme
  • izlenmemiş filmleri izleme şansı
  • sea - sun - fun üçlüsü de var tabii
  • odayı toplama imkanı (ki bu pek pro sayılmıyabilir aslında)
  • resim yapabilme yeteneğimi yeniden kazanma çabaları... (başaracağım)
  • şuradan anime izlemek istediğin zaman yeterince boş vakit (bkz: bleach - tamam bugün öğrendim bu anime serisini, deli gibi de izledim ve beğendim)
  • internette deli gibi vakit öldürsen bile bi zararı yok çünkü tatildesin
  • tiyatro desem ııh sezon bitti yane olmaz artık
  • bir çok festival vardı onlara gitme şansı
Contra Tatil:
  • bomboşsun yapacak hiçbirşeyin yok git zaman öldür diye düşünmen yüzünden hiçbir şey yapmamışsın
  • arkadaşlarının ya çalışıyor ya da staj yapıyor olmasından dolayı pek fazla vakit geçirememeniz
  • tatil ruhuh sana verdiği o mayışıklık yüzüden bütün dengelerinin sarsılmış olması
  • sabah yerine akşamın bilmem kaçında kalkıyor olmanın verdiği sersemsepetlik
  • iş bulup çalışmak istemene rağmen sevgili ülkemizde part-time/dönemsel çalışmanın yayğın olmamasından dolayı pek birşey yapamaman
  • yazlık yaş ortalaması 75 üzeri olduğu için gitmeyi istesen bile, nedense bir türlü içinden gelememesi
Yani aslında yapmam gereken o kadar çok şey var ki, şu tatil dönemimde. Ama bir türlü hiç birşeye başlıyamıyorum. Sevgili arkadaşım annesine bir telefonla kendisine staj bulurken, beni canlarından çok seven ailem kılını bile kıpırdatmıyor, tesadüfen benim aaa bak tanıdıkmış burası diye annatığım bir şirket, "hııı biliyorum" diye karşılanıyor, "e neden söylemedin" soruma ise "aklıma gelmedi" yanıtını almam da cabası.
Bunların yanında izlediğin filmlerin verdiği huzur, en azından dertleri tasaları o anlarda beyninden uzaklaştırması, biraz iyi. Sen şu / bu gibi sitelerden bulduğun dizi ve filmerle yetinirken bazı sevimli insanlar ah bak şunu da izle dedikleri anda benim listeme binlerce daha dizi/film/anime ekleniyor. Ayriyeten beni bir de animeye sardıran zihniyetlere çok ve çok müteşekkirim. Bütün gün evde oturup izledim sayelerinde, çok da sevdim hane.
Neyse işte günler birbirini kovalarken ben de bir şekilde ayak uydurma, yaşama çabası içinde gidip geliyorum. Bakalım tatilin ilerki günleri neler getirecek bana merakla bekliyorum.

p.s: I need a miracle....

Wednesday, July 19, 2006

quote

"I speak for those children who cannot speak for themselves, children who have absolutely nothing but their courage and their smiles, their wits and their dreams."
Audrey Hepburn

Tuesday, July 18, 2006

13 cidden sorunlu rakam, ya da ben!!!

Hiçbir şeyle uğraşmayan deli ben, kendimi dizilere ve kitaplara verdim. Yarım kalan kitaplar bitirilmek istiyor, yeni başlayıpta bitirdiklerimin yanında durunca kendimi biraz yarım kalan kitaplara ihanet eder gibi hissediyorum. Neyse işte bunlar bir yana, mükemmel hızlı internetimle çılgın çılgın "summer season" dizileri indirmeye başladım PSYCH ve de Kyle XY , ayriyeten izlemediğim eski dizilerin ilk sezonlarından itibaren çekmeye başladım (insan başlayınca duramıyor). Charmed da bu dizilerden bir tanesi, aslında diziyi izlemeye başlamam Almanca bilmediğim dönemlere rastlar, ortaokul zamanımda olmayan Almancam'la RTL'de ki bilimum çizgi filmleri (evet evet şu anda tam bir fox kids bağımlısıyım) ve de işte Charmed, Hercules, Xena gibi dizileri, hatta reklamları bile izlememle başlar (annem der ki çocukken kesinlikle reklamlarda kanal değiştirtmezmişim). Charmed birinci sezon ilk on bölümü indirdikten sonra son 12 bölüme geldi, şu son 2 3 gündür, 12. bölümü de izledikten sonra takıldım kaldım. Bütün sezonu download ettim lakin amma velakin 13.ü Bölüm hala gelmemiş durumda. Buyüzden dolayı ben diğer bölümleri izlememek için inat etmiş haldeyim nedense :P. Bağtıl inancım olsaydı, izlemezdim belki de bu 13.ü Bölüm'ü, hem Charmed gibi "wicca" dolu bir dizi, hem de 13.ü bölüm yane. Neyse elbet 13. Bölüm'ü de izleyeceğim.
bitti.

Saturday, July 15, 2006

:)


Ariel

Stasis in darkness.
Then the substanceless blue
Pour of tor and distances.

God's lioness,
How one we grow,
Pivot of heels and knees! ---The furrow

Splits and passes, sister to
The brown arc
Of the neck I cannot catch,

Nigger-eye
Berries cast dark
Hooks ---

Black sweet blood mouthfuls,
Shadows.
Something else

Hauls me through air ---
Thighs, hair;
Flakes from my heels.

White
Godiva, I unpeel ---
Dead hands, dead stringencies.

And now I
Foam to wheat, a glitter of seas.
The child's cry

Melts in the wall.
And I
Am the arrow,

The dew that flies,
Suicidal, at one with the drive
Into the red

Eye, the cauldron of morning.

Sylvia Plath

jazz

Kafamı toparlayıp birşeyler yazmayı düşünmekten sıkıntı geldi vallahi, o yüzden artık spontane bir şekilde yazmaya karar verdim, ahaha duyan da doğumumdan beri yazıyorum sanar. Neyse bir çok şekilde hayatıma yön verme çabaları içinde ben bocalarken, tahmin etmediğim yerler bir nebze de olsa yine tanıdık çıkıyor. Alışmak lazım buna.
Geçen haftamı Jazz Fest'e adadım desem tabiki hafiften yalan olacak, üşengeçlikten dolayı anca 2 konsere gidebildim, meğersem hadi gidelim eğleniriz işte, hem de kültürümüz artar diye düşünerek gittiğimiz ilk konser çok ünlü jazzcıların konseriymiş. Bilmeden gitmemize ragmen gerçekten de çok eğlendik konser boyunca, üzücü olan ise ilk grup sahne aldıktan sonra önlerde oturan konser gurularının ikinci grup her şarkı bitirmesinde öbek öbek gitmeleriydi. Neyse ikinci gittiğimiz konser malum Cocorosie konseri idi. Muheteşem kardeşler, kendileri de deli gibi eğlerek bizlere nefis mi nefis şeker mi şeker bir konser izlettirdiler.
Eğlenceli konser hayatım dışında uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımla görüştüm. Geçmişi yadettik, hihihi.
minikstar
mir.

Saturday, July 08, 2006

what a wonderful istanbul...

Sınavdan sonra pek fazla yapacak bir işim olmadığnı anladım, yane sınavdan önce sözde her gün test çözmem bahanesi vardı, en azından yapacak bir şeydi yane, her ne kadar istem dışı birşey olsa bile. Neyse artık yapacak bir işim olmadığı için, İstanbul'u gezmeye başladım. Eğlenceli olmuyor değil, geçen gün Nişantaşı'nı gezdik, ordan Tophane'ye kadar bir yerlerden yürüdük(bildiğimiz yerler olsa bile, yine de turist gibi yolun ortasında durup fotograf çektik), çok yorulduk tabii, alışık olmayan bünyemiz var böyle çinliler gibi yürümeye... Kendimizi sanat gurusu hissettiğimiz için bir de İstanbul Modern'e uğrayalım dedik, Fahrelnissa Zeid ve Nejad Devrim'in, ana oğul, iki kuşak resim sergisi vardı, soyut sevenlere duyrulur... Orada da ana sergiyi gezdikten sonra, kendimizi nedense yorgun hissedip deniz gören bir yere oturup boş boş baktık, kafamızı dinlendirdik... Dönmek için vapura binerken, bir anda herşey değişti ve biz kendimizi İstiklal'de bulduk, yorgun argın orada da sağa sola baka baka yürüdük ve sonra da eve döndük. Sanırım japon turist olma sevdam haftaya da devam edecek, ne kadar hoş di mi ....

turist minik

Friday, June 30, 2006

sneaker pimps - destroying angel

I know you know my head's not in this now
Nothing you could keep so keep me down
Like the stones beneath the water that you walk on to be taller
The hands you stuck together when you prayed you'd wait forever
Just another fragile angel heart
Falling down on lead wings torn apart

The words beneath my skin
The ink that you put in
Destroying all the things you left around
Earthbound coming down

So what you have the nerve to call a friend
Is starved of all the sense to make amends
I'm the glass you break to touch but you never want me much
Like the view across the water from the shoes and two feet smaller
I know it doesn't pay to be this hurt
Falling off the morning getting worse

Monday, June 26, 2006

allerjik konjuktivit

Mieeh, evet evet bende allerjik konjuktivit var, göz nezlesi de deniyor, hatta bilimum şeye gözlerim allerjik. Kendisi korkunç bişiy, güneş gözlüksüz çıkınca gözleriniz kendiliğinden ağlamaya başlıyor, bazen öle kıpkırmızı oluyor ki anlatamam. Kitap okumak istiyorsunuz, ama satırlar birbirine giriyor, harfler karışyor, ve gözünüz daha da ağrıyor, kim ister o zaman...Çok alakasız bir zamanda kaşınıyor, ağrıyor, alev çıkıyor sanıyorsunuz gözlerinizden. Hatta bazen allerji overdose olunca sabah başucunuzda mutlaka su ve pamuk olmalı, çünkü açamıyorsunuz gözlerinizi. Ühühühü, ve geçmiyor, piyasadaki bilimum göz damlası ile kanka olmanız gerekiyor, onlar ve siz eküri olmuşsunuz. Takriben 4 5 ay birlikte yaşayacaksınız artık ne mutlu size, bazen ise bilimum bitki çeşitlerinin yaydığı tozlar allerjinizi daha da beter hale getirebiliyor. Ağlamak bile canınızı acıtıyor(tamam çok dramatik gibi gözükebilir, ama hakkaten çeken bilir yane ne kadar zor oldugunu). Ekürilerinizin dışında bir dostunuz daha vardır, sabahtan kalan soğumuş çay, biraz daha buzdolabında soğuttuktan sonra pamuk ile salatalık gibi gözlerinizin üzerine koyup bir iki hatta en iyisi 5 dakka beklemeniz.... Düşmanımın başına bile gelsin istemem yane...

Sunday, June 25, 2006

kofi

Bütün gün deli gibi kahve içmeme ragmen, o şuruplu mokamsı üzerinde krema olan ve içmek zorunda olduğum şey dışındakiler tabii, hala çok uykum var, geçmişin uykusuzluğu sanırım şimdi etkisini gösteriyor, şimdi de kahve içsem bu sefer yine uykusuz kalacağım. Tanrım yarabbim artık yapmam gereken hiç bir şey yok, yane bunu yapmalıyım onu yapmalıyım gibi nedenlerim olmayacak, ne güzel bir duygu imiş... Neyse, yazın bir işte çalışmayı düşünen ben bakalım neler yapabileceğim, bunun dışında İstanbul'da bir turist günü yaşamayı düşünüyorum, güzel olur heralde, hehehe bir de "city guide" lazim. Eğer turist günümü gerçekleştirebilirsem, sonra da Ankara'ya gitmek istiyorum, tabii önce Ankara sonra turist günü de olabilir. Bakalım bu yaz nası geçecek, hafta sonları yazlik da ,yaşlılar cennetimiz, düşünülebilir.

Ay bir de okunacak binlerce kitap var, hangisinden başlayacam acaba...
mir

Wednesday, June 21, 2006

bilinçaltı bilinçüstü rüyalar

Rüyalar bilinçaltımızın habercisidir derler. Bir bakıma öğle ama dün gece gördüğüm rüyalardan bir tanesi resmen bilinçüstümün habercisiydi. Tamam yane bir rüyamda "kameraların da olduğu sosyetik bir mağzada bunny kıyafeti giymiş bir kadın tarafından çantam çalındı, ve mağza görevlilerine kadını arattırıp istediğiniz şeyden varmış diye geri çağartıp tesadüfen(evet hafif de şantajla) çantamın onun poşetlerine karıştığını ortaya çıkardım", bir sonrakinde "gece yarısı starbuck's pastanesinden cookie almaya çalışıyordum." evet işte bunlar gerçekten saçma sapan. Tamam çanta manyağı bir insan olabilirim, Starbuck's kahvesi delisi de. Ama en son gördüğüm rüyam pek dataya giremeden bir aile konseyiydi, anne-baba-cocuklar-dayi ve damat vardı. Büyük bir gümbürtü koptu, neden acaba bu aralarki, aile bozukluğumuzun bir sonucu mu olsa gerek diye düşünmeden edemiyorum, işte tam bilinçüstü bir rüyaydı.

Saturday, June 17, 2006

olala

bir sene daha geçti gitti, yarın ben öss'ye giriyorum. neyse bakalım yüzdüm kuyruğuna geldim. en güzel olay kalamışta giriyor olmam sınava, sınavdan önce kavemi de alacam oh oh iyi yane, sonra artık ne yaparım bilmiyorum. başarılar bana evet evet başarılar...

Monday, June 12, 2006

The Smiths, Unhappy Birthday

I've come to wish you an unhappy birthday
I've come to wish you an unhappy birthday
'Cause you're evil
And you lie
And if you should die
I may feel slightly sad
(But I won't cry)

Loved and lost
And some may say
When usually it's Nothing
Surely you're happy
It should be this way ?
I say "No, I'm gonna kill my dog"
And : "May the lines sag, may the lines sag heavy and deep tonight"


I've come to wish you an unhappy birthday
I've come to wish you an unhappy birthday
'Cause you're evil
And you lie
And if you should die
I may feel slightly sad
(But I won't cry)


Loved and lost
And some may say
When usually it's Nothing
Surely you're happy
It should be this way ?
I said "No"
And then I shot myself
So, drink, drink, drink
And be ill tonight


From the one you left behind
From the one you left behind
From the one you left behind
From the one you left behind
Behind
Behind
Behind
Behind
Behind
Behind
Oh, unhappy birthday
Behind
Behind
Behind

Sunday, June 11, 2006

ne kadar çabuk geçti

Bir ay sonra temmuz yine bir yaz ayı, bakalım bu sene neler olacak diye düşünürken, o kadar çbauk geçti ki günler ben bile anlayamadım. Şu son bir aydır hayatımdaki insanlar, düşüncelerim, yaşadıklarım o kadar çok değişti ki, ben bile ayak uyduramamaya başladım. Neyse bakalım haftaya kısmen bir çok şey daha netleşecek malum sınavdan sonra, en çok sevindiğim öss'ye Kalamış'ta giriyor olmam. Oh, okul arama derdim de yok bu sene, canım ösym bilgisayarları bana bu güzel okulu layık gördüğünüz için seviniyorum. Neyse sınavda da istediğimi yaparsam herşey çok daha güzel olacak. Yaz programı mı o da ne, ah kedi ah senin yüzünden şimdilik bir tatil düşünemiyorum ben yaa. Mieeh, kötü oldu ama şimdi sen iyisin koşup atlıyorsun yine deliler gibi sağdan sola. Neyse işte şimdilik bu kadar.
mir.

Thursday, June 01, 2006

şapşal ben

evet evet, gene şapşallıklarıma bir tane daha şapşallık ekledim, öle böle değil, bir arkadaşım için gilmore girls'un bölümlerini cd ya da dvd ye çekmem lazım. neyse evde de boş dvd yoktu şimdi binlerce cd yerine bir dvd yeter, gittim bizim buradaki kırtasiyeden dvd almaya, mini dvd varmış üzerinde de 1,4 gb yazıyordu, onu görünce "heytt be bir nokta dört gb buna neler sığar" diye düşündüm, hem de rewritabledı. eve geldim işte yazacam dizileri, o an dvdlerin 4,5 gb oldugu ve benim aldığımın kapasitesinin daha az olduğu dank etti.... ne zaman bitecek benim bu dalgınlıklarım yaaa....

Sunday, May 28, 2006

amerikanfutbolu taraftarı minik star *


Cuma akşamı evde tivi izlerken annem aradı ve yarın bizimle amerikan futbolu izlemeye gelir misin diye sordu. Yane doğal olarak annemden böle bir teklif gelme olasılığı "sub zero", neyse bu teklif önceden pek eğlenceli gözükmese de ctesi sabahı gitmeye karar verdim. Evet evet herşey İnönü Stadına gidince anlaşıldı. HAHAHA meğersem annem bir gün önce "Türkiye Beyzbol ve Softbol Federasyon"unda Amerikan Futbolu DELEGESİ evet evet delegesi olmuş. Annem ve Amerikanfutbolu zaten bir bütündür ben kendimi bildim bileli. Bir baktım ki bizim aile (hatta sevgili kardeşim bile), apartmandan komşu teyzeler (günlerde Amerikan Futbolu izlenir) bile oradaydı. Keşke ananemde gelseydi çok sever hani. Neyse bir gün önceden öğrenmiştim bu maç B.içi (sultans) ve Ege (Dolphins) uni arasında ki final maçı idi, kazanan şampiyon olacaktı. Neyse biz annem sayesinde "şeref tirbününden" çok çekişmeli geçen maçı büyük bir heyecanla izlerken, bir yandan da maçın ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk, allahtan yanımızda oturan kişiler yeterince bilgiliydi ve bize oyunun kurallarını annatıktan sonra biraz anlamaya başladım. Bir de aptal amerikan filmlerinden bildiğim top kaçırma taktiği var işte. Sürekli birbirinin üzerine çullanan kafaları kasklı bir gurup insanı izledim. Asıl güzel olan her ne kadar stad bomboşa yakın olsa bile gelen taraftarın gayet düzgün olmasıydı, ve maç gayet dostça oynandı. Maçı 30 - 8 lik skor ile b.içi kazandı.

Herşey maç bittikten sonra anlaşıldı. Meğersem ben ve diğer gelen insanlar tarihi bir olaya tanık olmuşuz. Bu yapılan maç federasyonu kurulan Amerikanfutbolu'nun ilk resmi şampiyonlar ligi maçı imiş. HEYT BEEE, 40 yıl sonra olursa evlatlarıma anlatacağım hoş ve bir o kadar da parlak anım oldu. En komik olan, B.içi'nin kazanma töreni bittikten sonra biz de ailecek (evet evet kardeşde vardı) aşşaya sahaya indik, annem komitesiyle vedalaşırken, bir baktım baba ve malum şahıs yok olmuşlar annem de diğer insanlarla beraber, öteki tarafa doğru yürüyor, benden aaaaa diye bir çığlık geldikten sonra kendimi koca koca bir de amerikanfutbolu formalı adamların yane gençlerin arasından anneme doğru koşarken buldum. Devlerin arasında bir cüce gibiydim. Meğer diğer takımın yanına konuşmaya gidiyormuş federasyon başkanı, delegeler arasında annemden başka diğer bayan ise Çocuklar Duymasın dizisinde "meri hanımı" canlandıran Demet Tuncer. Neyse bakalım artık neler olacak yeni sezonda, büyük bir ilgiyle takip edeceğiim.

Hihihihi, eh artık delege annemiz de olduğundan her maça gider miyim, eh gidebilme potansiyelim yüksek...

glam star

BJK - EFES yarı final maçı


Geçen hafta çarşamba günü evde otururken annem geldi, işe gitmemiş bu tarafta bir kaç yere gideceklermiş Meral Teyze ile , hade anne o zaman ben de geleyim senle dedim, ve annemler ile bu taraftaki bir kaç yere uğradık. Arada Carrefour-Starbucks'a (!!! :p) girip kave içtikten sonra dayımların bürosuna gittik orada da iş ile konuştu annemler, tabii bana türk kahvesi de yaptırdılar yane, hayatımın sonuna kadar kahve yapmaya mahkum ben, eheh bundan mutluyum ama bir sorunum yok - hem artık anladılar istemeyince iğrenç bişiy oluyor. Neyse sonra Meral Teyze annemi bjk-efes maçına davet etmişti annem hem kamp yorgunu da olduğu için gidemedi, ben gelebilir miyim diye sordum ve birlikte gittik maça. Maç Akatlar'da ki sahada olacaktı, yol fatihi biz oralarda biraz dönüp dolaştıktan sonra Mayadrom'u bulduk ve arabayı park ettik. Mayadroma girdik, bu sırada oğlu Meral Teyze'yi aradı hadi hadi nerdesiniz girin çabuk içeri diye bizi koşturdu, hemen pırpır çıktık oradan gittik arka kapıdan bir yerden girdik maça. Ben pek basketbol maçı izlemem ama efes taraftarıyımdır yane, ama bjk aracılığıyla gidince maça, kalbim ikiye bölündü kendi içimde gelgitler yaşadım, maçın sonunda ise her ne kadar efes kazanmış olsa bile vicdanım el vermedi kazanmaya, eh yane bjkliler sayesinde oradaydım, onların suratlarından düşen beşbinparça iken sevinemezdim tabii. Yorgun argın eve gelip, kamp için yazmamız gereken yazıyı da bitirdikten sonra yattım uyudum.....

Monday, May 22, 2006

kampa gideriz


Her sene Tenis Eskrim Dağcılık Klübü tarafından 19 Mayıs haftası ctesi günü düzenlenen, geleneksel gençlık kampına bu sene ben de sevgili badim ile katıldım. 19 Mayıs bu sene cuma gününe denk geldiği için kamp 2 gün sürdü. Bu seneki kamp alanı Kocaeli - İnönü Yaylası idi. Sabah 7,5 gibi buluşma yerine vardıktan sonra, diğer aileleleri de beklerken kahvaltımızı etmeye başladık, herkes geldikten sonra kamptaki görev dağılımı, telsizler, alınması gereken şeyler halledildikten sonra ancak 9,5 gibi konvoy halinde yola çıkabildik. Her arabada bir telsiz olduğundan yol boyunca herkes birbiriyle iletişim kurabiliyordu. Kampa gelen aileler birbirlerini tanıdıkları için eğlenceli telsiz konuşmaları eşliğinde, ilk mola yerimiz ve yemek alışverişi yapmamız gereken outlet center a tin tin tin geldik. Bu eğlenceli ihtiyaç molasından sorna yine tabikii konvoy halinde, kamp alanına doğru yola çıktık, her arabada telsiz olduğundan yol boyunca sürekli iletişim içindeydim, bu seferki kampta ben ve Burcu'nun görevi kamp hakkında not tutmak ve rapor yazmak idi. Kamp alanına vardığımızda herkes yardımlaşarak çadır kurmaya başladı, neyse çadırlar kurulup, güzel odamıza yarleştikten sonra keşfe çıktık (çiçek toplamaya :p ). Üç gün boyunca teknolojisiz bir yaşam sürdürecektim. Yaylada telefon çekmiyor, eh tabiki bilgisayar yok, olsa napacaz, yanımıza bir radyo almıştık ama onu bile dinlemek istemedim. Naturel hayat etkisi bu olsa demek. Burcu giitmeden önce benim oraya nargile götürmemi engellemişti, ama ama tabiki genç ve çılgın dağcılarımız kendi nargilelerini getirmiş, eh kamp paylaşmak demek zaten :p.

Bir önceki günden uykusuz olduğumuz için, hem huysuzluğumuz hem de yorgunluğumuz hatsaffadaydı. Ne yapıp edip birinci gün kendimizi geceyarısına kadar ayakta tutmayı başardık, kendimize içmek için iki şişe şarap almıştık, valla billa bu sefer şarabı ısınmak için içtik, uykusuzluğunda etkisiyle baya bir üşüdük ilk gece, ertesi gün kamp alanımızın çevresinde yürüyüş yaptık, kampa o gün katılan 2 dağcı da geldi bizle(sevgili botanikçi teyze ve eşi). Botanikçi teyze ile dağ bayırdaki kocakarı ilaçları olarak da nitelendirilen bitkileri inceledik, arada fotoraf çektik, güldük eğlendik ve takriben 6-7km yürüdük. "maşallah maşallah valla bize" İkinci günümüzde sözde büyük kamp ateşi kuracaktık ama akşam üzeri yağmurun bastırmasıyla biraz yalan oldu büyük kamp ateşimiz, büyükler yemek hazırlarken biz genç dağcılarımızın çadırının yanında elimizde şemsiyelerle küçük taburelerde oturarak yamur altında nargilemizi içtik, M&Mlerimizi yedik, güldük eğlendik....(evet evet herkes bir günde hemen benim konuşamama yeteneğimi keşfetmişti...şey hmmz şey işte şey...) Doğa da nargile içmenin keyfi de bir başkaymış yaaa... Güzel akşam yemeği (et ve salata) yendikten sonra 25. yıl kutlamaları yapıldı bir duygu seli aktı gitti.... Temiz hava tabii uykumuz geldi, yattık naçizane odamız olan çadırda, uyuduk mu uyumadık, durum değerlendirmesi yaptık fısır fısır sonra sızmışız.... Ne kadar geç uyusakta güneş doğduktan sonra çadırda durmak imkansız olduğu için 7 gibi uyanıyorduk bunalmış bir biçimde... Son gün odalarımızı toparlayıp çadırımızı kaldırdık ve güzel şehrim İstanbul'a yola çıktık. Arabada gözümü kapatayım derken uyumuşum... Uyandığımda bir molayerindeydik, medeniyet bu olsa gerek arabalar, et ve salata dışındaki yemekler, cep telefonuyla konuşma, ve en önemlisi yaşasın yurdum insanı....

Nekadar medeniyetten uzak geçirsekde şu üç günü, iç huzura kavuşup nirvanaya erdik.... ehehehe
kamp mağduru minik starınız...




Wednesday, May 17, 2006

of little or no value

flocci, nauci, nihili, and pili ----> FLOCCINAUCINIHILIPILIFICATION: for the act of deciding that something is totally and absolutely valueless.

Sunday, May 07, 2006

turist

Evet kendi şehrim istanbul'umda dün kendimi resmen yabancı bir turist gibi hissederkeni arkadaşım "niye öyle şaşkın şaşkın turist gibi etrafına bakıyorsun?" diye soruca gülmemek için kendimi zor tuttum. Bu olay dün akşam 6 sularında fenerbahçedeki cafemsi nargilecimsi yerlerin birinde oldu, günümüz tiki/concon gençlerinin gözde mekani cadde bile öyle alternatif kalıyorki bu fenerbahçe tarafındaki kafelere oranla, ben gerçekten/bilakis şaşkına döndüm. Böyle korkunç birbirinin apaynısı insanlar bana uzaydan gelmiş edasıyla bakıyorlardı ki anlatılamaz yaşanmamalı bir durum idi. Neyse allahtan o garip mekanda turist gibi oturmam bir saatten fazla sürmedi ve ben tıpış tıpış canım evime geldim, halime şükrettim. Acınası birbirine benzeyen istanbul gençliği bir garipti gerçekten...

Thursday, May 04, 2006

kedi günlüğü

mi mi miuw,
evet halimi hatrımı merak edenler olabilir, artık daha iyiyim sendelenmeden yürüyebiliyorum, sağolsun sevgili sahibim miray ve ananesi her miuw'umda "ne oldu, cnm ne istiyorsun, gel gel seni seviyim bi güzel" diyip o sefkatli bir şekilde kucaklarına alıyorlar, şımaracağım artık...bakalım bu sargıyla gezme ne zaman sona erecek, ne zaman hoplaya zıplaya evin içinde dolaşabileceğim merak ediyorum.
sevgiler
kedi

Thursday, April 20, 2006

...

Dün, veterinere yatırıldıktan sonra, sevgili miray bana en sevdiğim battaniyemi getirdi, biraz asabi benle ilgilenip, sonra kendi işlerinde döndü. Akşama doğru yeniden beni yoklamak için geldi tabi veterinere, ben ise ağrılara alışmış bir şekilde yarı baygın bir biçimde yatıyordum. Kim bilir bana ne yapacaklardı. Aç olacagımı düşünen veteriner bana mama getirdi, hem de konserve, ama inanırmısınız arkadaşlar hiç yiyecek halim ve isteğim yoktu, zaten tuvaletimi tutatmayıp altıma da yaptım o yüzden altıma sıvıyı emen bir bez koydular. Sabah kırıklarımın olup olmadığı ni anlamak için film çektiler ve iki kırık gördüler sağ patim ve sol ayagımda, yine bir iğne yaptılar ve uykum gelmeye başladı.....meğer beni anesteziyle uyutup kırıklarımı yerine oturtup sarmışlar. Baygın ve sol patimde serumla o bezin üzerinde yatarken yine sevgili miray geldi, sevdi beni, durumumu sordu ve yine gitti...Sanırım yarın çıkacakmışım bu kutunun içinden...yeniden evin içinde gezip tozmayı, terör estirmeyi heyecanla bekliyorum.
sevgiler
yoda

Wednesday, April 19, 2006

üzgün star

mi mi mi, kedim kaza geçirdi, patilerinde zedelenme ya da kırık var, hüngür...
yazık ona di mi.... =(

Tuesday, April 18, 2006

oley oley

hihihi ben de sonunda last fm (namı değer lazefem) de 10.000inci şarkıma geliyorum, oley oley 9996 şarkı dinlemişim...
evet evet delirdim
sevgiler saygılar efenim
minik starınız miray...

Thursday, April 06, 2006

i pity you

yazık, sana acıyorum gerçekten...

merak ettiğim bir durum var, acaba neden insanlar msn space'in blog kısmına şarkı sözleri ve ya şiirler yazıp sonradan siliyorlar. ne kadar gereksiz o zaman deftere yazılanları da silsinler...

Wednesday, March 29, 2006

kurtlar vadisi gençliğinin farkı



"Kurtlar Vadisi Gençliği" her zaman ayrıdır ve ilelebet de ayrı bir grup insan olarak kalacaktır. Her ne kadar bizler başka nedenlerle iziliyoruz deseler bile, içlerinde "Kurtlar Vadisi Ruhunu" her zaman taşırlar. İşte yukarıdaki eskizde de "K.V.G." kendini belli etmektedir.

Thursday, March 23, 2006

Miette'nin blogunda gördüm tabiki böle şeylere meraklı ben kendime de yaptım sizler de yapın. Aman tanrım inanılmaz bişiy. Merak edip D. Forbes'in "the human pincode"unu aldıktan sonra beceremeyince aman hurafe bunlar işte, yok yok gerçek de bir kısmı gibi düşüncelere kapılıp, kitaba baktığımız gün birbirimizi numaralarla çağırmamıza rağmen, doğru bilgiler bulmuştuk kendimizle ilgili. İşte bu linkler de "the human pincode" gibi gerçekçi(!!!) adını ve doğum tarihini giriyorsun ve sana analiz yapıyor. Evet evet yine gereksiz bişiy. Her ne kadar hala "the human pincode"u okumuş ve hesaplamasınsan başka birşey yapamıyor olmamıza rağmen, bize çok şey öğretti o kitap.God mercy D.Forbes.

kontek.net

Bu aralar Maksel, Bakanel, Glenia, 3004Toybars ve bazen de Linus ve Matruşka ile tetris oynamaya sardırmış durumdayız. Yatmadan önce son bir kez tetris oynayalım diyoruz..... sonra da bir bakıyoruz 2/3 hatta 5 saat geçmiş gitmiş. Bazen tek tek oynuyoruz ama team olup oynamaya başlayınca, yenilen tarar tabiki yenilmeyi sindiremediği için (evet evet çok ciddiyiz :P) her seferinde "son bir oyun oynuyoruz". Eger bizden güçlü birileri Supuki'ydi, Pıris'di gelince direk başka bir servera kaçıyoruz ya da hepimiz bir grup olup onları delirtene kadar oynamaya devam ediyoruz. Hehehe... Bakalım bu manyaklığımızdan ne zaman sıkılıp yeni dünyalara yelken açacağız. Merakla bekliyorum.

Gugıl da diyor ki günün sözü olarak;
"Its never just a game when you're winning."
George Carlin

Sunday, March 19, 2006

gugıl günün sözü

"Regret for the things we did can be tempered by time; it is regret for the things we did not do that is inconsolable." Sidney J. Harris

İşte günümün sözü diyebilecegim bir söz.

Saturday, March 11, 2006

Quotes

* "How happy is the blameless Vestal's lot. The world forgetting, by the world forgot. Eternal sunshine of the spotless mind each pray accepted and each wish resigned."
Alexander Pope, Eternal Sunshine of the Spotless Mind

* "All I really need is love, but a little chocolate now and then doesn't hurt."
Lucy (Peanuts)

* "If you really want to know what a woman wants, which is dangerous, always look at her but never listen."
Oscar Wilde

* "- Only as sure as I am that the reality of one night let alone that of a whole lifetime can ever be the whole truth!
_ And no dream is ever just a dream, the important thing is we're awake now. "
Eyes Wide Shut

* "I kissed her and she kissing back could not know that my kiss was given to her sister folfrf close under depending snow."
James Russel Lowell

* "You can never know what was going throug a person's mind. At that exact moment if they survive they'll never tell you. If they succeed, all you can do is spend the rest of your life guilty because it might have had something to do with you. Your only concern can be for the people they leave behind. They are the ones to look out for."
On the Edge

* "People don't value other peoples' secrets, period. That is why I keep my secrets to myself."
Douglas Coupland, Shampoo Planet

* "Always to look life in the face, to know it for what it is. At last, to know it, to love it for what it is, and then to put it away."
Virginia Woolf

* "No matter who you are, how you live, how much you have. You dream of something more forget everything. You know about love, life, work, hate, play, dreams,... and just open your eyes."
Vanilla Sky

* "She's afraid of the light in the dark."
Spark (From the Choirgirl Hotel)

Thursday, March 09, 2006

gilmor gölrz ovırdoz

Evet evet bu aralar kendimi "gilmor görlz"e adamış durumdayım. Cnbc-e de 5. sezon bölümlerini izledikten sonra dayanamayıp, 6. sezon bölümlerini indirim son 16 episodu 2 gün içinde izledim. Aferim bana...işim yok gücüm yok, dizi izliyorum. Bir ara kendimi o dizinin içinde sandım üst üste 4 5 episod izlemekten. Hatta izlediğim son bölümde Rori ağlarken ben de duygulandım. Yok yok gilmor görlz ovırdoz pek iyi değil....

Thursday, March 02, 2006

..

bir kişi de beni anlasa, çok mu....

Wednesday, February 08, 2006

karlar düşer

yine istanbul kara teslim oldu...bitmeyen bir semester tatili yaşıyor öğrenciler =)

Monday, February 06, 2006

küçük kurbağa ve pamuk prenses

Bir gün Pamuk Prenses ormanda Yedi Cüceler için sebze toplarken, Küçük Kurbağa ile karşılaşmış, ve onu nedense çok sevmiş. Pamuk Prenses kurbağayı görmek için sürekli ormanda meyve-sebze toplamaya, ve onunlar her gün konuşmaya başlamış. Küçük Kurbağa Pamuk Prensesle olmadığı zamanlarda ise şarkısını mırıldanırmış "küçük kurbağa küçük kurbağa kuyruğun nerede..."

Tuesday, January 31, 2006

....

need a miracle ...

Wednesday, January 25, 2006

dear journal,

this vase seems so breakable, i need to push it from the dining table, thats all. 1,2,3….”crash”
yeaaah this is the third vase…
go go go yoda go yoda…
nooow mhhh i feel so tireed, i think i need a nap, meoow
take care
yoda =)

istanbul kara teslim

balkanlardan gelen sibirya soğuklarının etkisiyle istanbul kara teslim olmuş durumda... sadece kar yağsa tamam en azından kar soğuğu deriz ama şiddetli rüzgarların da etkisiyle zaten yeterince soğuk olan hava daha da soğuk oluyor. kara teslim olmuş istanbul halkı, sıcak havaların özlemiyle yanıp tutuşurken, güney sahillerimizde ılıman bir hava etkili....


Monday, January 23, 2006

sevgili günlük

Sevgili Günlük,
nasılsın? Ben çok iyiyim açıkçası. Dışarısı buz gibi lapa lapa kar yağıyor. Güzel bir görüntü var, ama çok soğuk. Bu akşam minik haylaz yavrum yoda yeniden eve geliyor. Eh özledim tabiki evladım olan biricik kedimi...meuuw. Ah ahhh ananem ne diyecek acep kediyi görünce. Hihihih.... neyse biraz daha durulmuş diyor annem kedi için.
Rutin yaşamım her haliyle devam etmekte sevgili günlük...ÖSS çalışmaları, ananem için vergi iadesi fişlerini yazmam, cumaları pınar ile olan şan derslerim büyük bir ihtişamla devam ediyor.
Neyse günlük bu seferlik bu kadar yazmak yeter.
Yeniden buluşmak dileğiyle görüşürüz
Kendine iyi bak
mir.

Saturday, January 21, 2006

hayatımın şarkısı diyebileceğim bir şarkı hahah

Ben Aptal mıyım? (Nil Karaibrahimgil)

Yemem ben artık bunları
Ters yüz ettim hayatımı
Dedim yak lambalarını
Oyna sen de zarlarını
Bırak başkalarını
ben aptal mıyım?

İşime gelmeyince hep
Hayatın kendisi sebep
Sen onca fırsatı tep
Ben aptal mıyım?

Aşkın şu sözlük anlamı
Arıyorsun sen belanı
Ben miyim hapse tıktığım
Neden suçlu kılıklıyım
Söyle gardiyanım
Çok yatar mıyım?

İşime gelmeyince hep
Hayatın kendisi sebep
Sen onca fırsatı tep
Ben aptal mıyım?

Niye sordum soruları biliyordum cevapları
Niye sordum soruları biliyordum cevapları
Gel her gün aynı şeyi yap
Git her gün aynı yola sap
Sonra gelince hesap
Ben manyak mıyım?

Unuttum mu ben kendimi
Kuruttum mu günlerimi
Biriktirdim dünleri
Ben aptal mıyım?

Tuesday, January 17, 2006

golden globe

golden globe'u izleme sevdasıyla uykusuz her gece...