Sunday, December 04, 2011

Katharine Branning

Deniz'in facebook'ta Kathrarine Branning adlı bir kadınla ilgili link paylaştığını gördüm. Kendisi "Yes I Would Love another Glass of Tea" adlı bir kitap yazmış. Kitabı alıp okumuş değilim, ama youtube üzerinden Katharine'in iki tane vidyosunu izledim/dinledim, ki bunu yazarken bir yandan da bu vidyoları dinlemeye devam ediyorum.

Katharine Branning'in yazdığı kitap hakkında bir giriş: http://www.youtube.com/watch?v=1JsfOhjX9Ww ve   imza günündeki konuşması; http://www.youtube.com/watch?v=Bz73lYFXy3Q&feature=related

Sevgiler!

Friday, December 02, 2011

oyunlar

Eh evde boş boş bir pazar günü çılgınca geçirildikten sonra sıkılan minikstar tabiki yazı yazar blog'a. Anime tavsiyemden sonra, siz değerli okuyuculara internet aleminde karşılaştığım eğlenceli oyunları tavsiye edeceğim... Benden gelen bu tavsiye oyunların tabiki kedili, yıldızlı, kurbağalı, şekerli, çikolatalı olacağını tahmin edersiniz heralde...
Napalım işte şeker gibi minikstar'dan şeker gibi oyunlar, ehu kendimi şımarttım da bugün. :)

Gelelim oyunlarımıza, efendim nekogames var, neko japonca kedi demek oluyor, ve nekogames'de kedi asmacadan tut kedi zıplatmaya kadar cici oyunlar var. Buradan ulaşabilirsiniz.

Zıplayan fasulye oyunu var, fasulyeler pırtlatılıyor bu oyunda da, ehuehu... Benim favorim bandanalı olan.

Kurbağalarla nilüfer yakalamak isteyenler tıklayabilir.

Orisinal'i bilmiyorsanız hayatınızdan çok şey eksik demektir, sıkıntıdan yumurta zıplatabilir, kızdığınız/sinirlendiğiniz kişileri buzpateni yaparken kocaman kartopu bowlingiyle uçurabilir (test edildi onaylandı - çok rahatlıyor insan bunu oynarken), uykunuz geldiyse yıldızları yakalayabilir ve de beyaz kar tavşanı ile gökyüzüne zıplayabilirsiniz...

En eğlendiğim oyunu sona bıraktım, bütün günümü almıştı aslında sonra bir arkadaşıma yolladım kendisi yarım saatte yapıp bitirince kendimi çok garip hissettim, olsun ben mutlu mutlu oyun oynayarak geçirmiştim bir günümü, hem de yıldız buldum birsürü, siz de bulmak istersiniz değil mi o yıldızları....

p.s: bu oyunlar 3 yaşından büyük çocuklar içindir.

iyi eğlenceler herkese




Edit: Evet bugün pazar değil, ayrıca ben geçen pazar evde temizlik yaptım!

Published on


Death Note





Death Note, yeni bitmiş korku gizem ve dedektifçilik de içeren anime serisidir. Şimdi efendim baş kahramanımız yakışılı Yagami Light (hayran olduğum anime karakterlerinden biri) başarılı bir lise öğrencisidir, bir gün bahçede Shinigami(Death God)'nin düşürdüğü Death Note'u bulur, daha sonra yaşadığı dünyayı suçlardan arındırmak ve mükemmelleştirmek için bu defte
ri kullanmaya başlar. Suçlu ölümlerinin artmasıyla Japon Polis Teşkilatı (hihi JPT) başka ülkelerden de destek ( L kod adlı - animeübermensch sayılabilecek - dedektifimiz) alarak suçluları teker teker öldüren kişiyi yakalamak ister.

37 bölümden oluşan bu anime'nin bütün bölümleri şayet elinizde ise başından kalkmadan izleme şansınız var.
heyecanlı seyirler








Eskilerden

Bir arkadaşımın panik adlı yazısından esinlenerek yazımışım bu yazıyı...


"En azından miyet hanım siz böcek gördünüz, yani sizin durumuz da kötü benimki sizinkinden kötü . : (
Ama ben Miray olarak kendim kaşındım, evimin buradaki ışıkların orada böle bir üçgen adadık var, ben de karşıdan karşıya geçerken oradan geçmek zorundayım, şimdi genelde kuşlar kediler var orada ay ay ne güzel cikliyorlar hayat ne güzel diye geçerim oradan, ama geçen gün orada bir fare gördüm, bildiğimiz lağım faresi (ayyh şimdi bile içim bir hoş oldu) "aaa fare ne şirin!?!" dememe kalmadan bana zıt yönde duran fare depar atarak birden üzerime gelmeye başladı, evet ben bu durumda ne mi yaptım, aaaiiy anneciim fareei ıyyy bööö diye bağıraraktan koşmaya başladım hop hop çığlık çığlığa arkama bile bakmadan, sonra münübüse bindim. Minibüste fare ne gezer ama bir kere korkmuş ben ayaklarımı yere koyamadım, tabii ki tünedim o koltuğa gergin bir şekilde, günümün geri kalanında ise sağa sola baka baka yürüdüm.

Gelelim ikinci çığlığıma, akşam babası beni yemeğe çağırdı, eh gittim ve yedim mamayı sonra eve dönme yolumdayım, daha doğrusu apartmandan yeni çıktım, tam da kapının önünde çöp konteyneri ve kapağı açık, eh tabiki yurdum kedileri dalar içine. Kedi mi benden korktu ben mi kediden bilemem ama o cici kedi, bir sıçradı ben de bir güzel çığlığı bastım korkudan. Kedicik de konteynerin içine kaçtı, böle korktuk ikimiz birbirimizden, çığlığımı duyan babadan "ne oldu tepkisi geldi, "ehu baba kedi korkuttu beni" diyebildim, ve bir yudum su içtim.

Bu aralar çok korkar oldum yahu ben, yok belki de üst üste geldi korktum."

2007-07-13 00:47'de aslını yayımlamışım. (haha yayıncı gibi hissettim kendimi)

Kopyala yapıştır stayla, yeniden sizlerle.

Haydi, hepinize iyi sabahlar.

mutlu mu olmak istiyorsun, haydi yap o zaman!


  1. Berries … mmmm.
  2. Walking barefoot in grass.
  3. Listening to good music in the car.
  4. Taking a long, relaxing shower.
  5. Coffee.
  6. A good novel.
  7. Popcorn and an old movie on DVD.
  8. The smell of fresh-cut grass.
  9. Watching the sunrise.
  10. Walking on the beach.
  11. A gentle morning run.
  12. Yoga or stretching or meditation.
  13. Snuggling in bed with your partner.
  14. Watching the sunset.
  15. Hugging your child tightly.
  16. Good wine.
  17. Dark chocolate.
  18. Dancing like you’re crazy.
  19. Telling jokes till your sides ache.
  20. A long conversation with a good friend.
  21. Root beer float.
  22. Kissing in the rain.
  23. Being lazy on a Sunday.
  24. Waking to a clean house.
  25. An uncluttered room.
  26. Banana split.
  27. Pillow fights.
  28. Fries and a chocolate milkshake.
  29. Singing in the shower, loudly.
  30. Dancing in the rain and stomping in puddles.
  31. Watching your child play.
  32. Fresh-baked chocolate chip cookies.
  33. Helping someone in need.
  34. Making someone smile.
  35. Homemade pie.
  36. A nature hike.
  37. Laying back and watching the stars.
  38. Making a sandcastle.
  39. Floating in the water.
  40. Taking an afternoon nap.
  41. Serving your spouse a surprise breakfast in bed.
  42. Watching your children on Christmas morning.
  43. Laying back and looking up at clouds.
  44. Watching the ocean.
  45. Getting a massage.
  46. Reese’s peanut butter cups.
  47. PB&J sandwich.
  48. Iced green tea.
  49. Playing footsie.
  50. Acting crazy in public.
  51. Seeing your savings account grow.
  52. Seeing your debt shrink.
  53. Taking a hot bath.
  54. Blowing bubbles.
  55. A gentle breeze.
  56. The feeling after a good workout.
  57. Checking something off your to-do list.
  58. Snuggling together under the covers on a stormy day.
  59. Coen brother movies.
  60. Watching your kids play soccer.
  61. Playing a good game of basketball.
  62. The smell of a new Moleskine notebook.
  63. Writing on good paper with a good pen.
  64. A clear desk.
  65. Fresh popped popcorn.
  66. A fresh snow.
  67. Swinging on a swing.
  68. Homemade strawberry shortcake.
  69. Watching animals in nature.
  70. An empty email inbox.
  71. Playing hooky.
  72. A very slow and sensual night with your partner.
  73. Staying up all night talking.
  74. Having a picnic.
  75. Swimming at night.
Gerçekten de gün içerisinde farketmediğimiz ve bizi içten mutlu eden o kadar çok şey var ki... Bu güzel anların tadını çıkarmak lazım değil mi ama :) .

p.s. Bu yazı şu siteden alıntıdır.

Yeni Edit: 2007 yılında bir kaç arkadaşla beraber açmış olduğumuz "yaşama dair" adlı blogdaki yazımdır... Her ne kadar bir kopyala yapıştır ürünü olsa da, mutlu ediyor mu - evet balım ediyor. 





Thursday, December 01, 2011

Haruki Murakami'yi neden seviyorum;



Her ne kadar son bir kaç senedir, kitap okuma süremde çok belirgin bir azalma olsa da Murakami’ye olan aşkım bambaşka. Japon yazar ve çevirmen Haruki Murakami’yle ne zaman tanıştığımı tahmin etmeye çalışırken, almış oldum türkçeye çevrilmiş ilk kitabına bakmanın iyi bir fikir olduğunu düşündüm (Çünkü eskiden aldığım kitaplara tarih atma alışkanlığım vardı, evet artık yok). 
Açıkçası ben Murakami'yi okurken çevremdeki herşeyden kendimi soyutlamayı çok seviyorum; çünkü onun dünyasını - onun Tokyo'sunda gezerken, Calcutec'leri arasında kaybolurken, Kafka'yla birlikte kaçarken ve Toru'yla birlikte ararken dünyanın en şanslı ve en mutlu kişisi olduğumu düşünmekten kendimi alamıyorum. 
Nihal Önol’un Fransızca'dan çevirmiş olduğu orjinal adı "Necimaki-dori kuronikuru" olan “Zemberekkuşu’nun Güncesi”yle 2006 yılında tanışmışım. Bağdat Caddesindeki kitap evlerini arşınlarken üzerinde renkli bir kuş olan kitap görmüş ve almıştım - kitapların kapaklarına bakıp alma alışkanlığı annemden geçmiş olabilir… Sanırım Mart, Nisan aylarından birinde aldığım kitabı yazın okumaya başlamıştım… Hatırladığım kadarıyla Toru Okada’nın esrarengiz arayışı, karısının kaybolan kedisi “Uskumru”yla başlıyor. Bambaşka gerçeklikler arasında geçen bu serüven, Uskumru'yu ararken karısının da ortadan yok olmasıyla devam eder... Kırmızı şapkalı medyum, Toru'yu himayesine alan gizemli kadın, arada bir Toru'ya arkadaşlık eden kız, medyum kadının kız kardeşi, kediler, kuyular, banklar, karanlık odalar ve hergün öten zemberekkuşu.... 
Zemberekkuşu'nu bitirdikten sonra tabii ki kendimi Robinson'a attım ve Haruki Muraka'minin ingilizceye çevrilen kitaplarına daldım - ki ne daldım... Ardından; Kafka on the Shore, Norwegian Wood, After Dark adlı kitaplarını okudum ve şimdi de Hard-Boiled Wonderland and the End of the World'u okuyorum... Sıradaysa diğer bütün kitapları var, ingilizce'ye Jay Rubin tarafından çevrilmiş 1Q84'ü de en kısa zamanda almak istiyor muyum. Eveeet! 

Siz de Murakami'yle ilgili The Paris Review ve The Guardian'daki  yazıları okumak isterseniz, aşağıdaki linklere bakabilirsiniz. 

Sevgiler,
Miray



Monday, November 28, 2011

Happy New Year

Bir yıl daha bitiyor sevgili insanlar, 


kocaman bir yılı doldurduk neredeyse 365. güne geldik... Klasik olacak ama acılarıyla tatlılarıyla, aşklarıyla kavgalarıyla, yenileriyle eskileriyle dopdolu bir yıl geçti. Ara sıra da olsa pembe gözlüğü yeniden takmayı ihmal etmedim ki, hayata daha çok sevgiyle sarılayım. Belki bir yerden umut ışığı görür ilerlemeye devam ederim düşüncesi hiç kafamdan çıkmadı, o en depresif günlerde dahi... ve sanırım şunu fark ettim ki pembe gözlükleri takmak işe yaramış. 


Dönem başında söz vermiştim okula güzel gideceğim full time öğrenci olacağım diye, tamam tam full time olmasa da sınavları atlattım (ve evet yarın da derse gideceğim). Go Mimi Go Go Mimi! 


Son bir kaç gündür içimde krismıs heyecanı var, her ne kadar dini bir bayram olsa da; bence artık krismıs İsa'nın doğumundan çok daha öte bir kavram haline geldi... Yeryüzündeki insanların (belki galaksinin bilinmeyen yerlerinde yaşanlar da vardır) mutlu sevgi dolu geçirdikleri bir geceden daha güzel ne olabilir ki! 


Bir kaç saat önce Deniz'le konuşurken bana bu seneki "christmas resolution'unun" jingle bells'in sözlerini öğrenmek olduğunu söyledi... Bence bundan daha güzel bir şey olamaz. 


Ay içimde sevgi melekleri var bugün galiba. Miko ve Rafo yanımda olduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum. Haydi siz de kendi Miko'nuzu Rafo'nuzu yanınızdan ayırmayın. 


Jingle Bells Gençler!





Thursday, October 13, 2011

Who doesn't want a Chanel(led) nails?

I am a huge fan of Lisa Eldridge, she is definitely one of the main reason that I wanna be a make-up artist in the future.

Anyway I'll write a post about her in the following days. This one is about Chanel Confidential, in the last march Chanel has opened a new website, this site is mainly about Chanel make up and application. A digital magazine about Chanel make-up and trends.

The following video is their latest nail polish advertorial, including Chanel's colourful fall 2011 nail polish collection.

Hope you like it! 


♥ ★ ♥ Mimi the Minikstar ♥ ★ ♥

Wednesday, October 12, 2011

hangimiz batmıyoruz ki

Evet, sevgili minikstar takipçileri, 


Sonunda ana yurdum vatanım memleketim olan blogger'a geri dönmüş bulunmaktayım.... Bugün fahri sevgilimden ayrımış gibi hissediyorum kendimi, değişiklik iyi gelir diyenlerdenseniz siz de eskiye geri dönebilirsiniz. 


Gelelim eski blog'un yeni kreasyonuna. 


Ben, okuduklarım, yazdıklarım, beğendiklerim, hayallerim, rengarenk şeylerim ve yıldızlarımla gene aynı benim... 


Tumblr'da yeni bir alt başlık oluşturmuştum "minikstar's guide to make-up" adı altında, aynı alt başlıkla burada da devam edeceğim bildiklerimi paylaşmaya... 


Ekstra bilgi: Bioderma Sensibio şu anda piyasadaki en iyi göz makyajı çıkarıcısı, alın aldırın memnun kalacaksınız! 


Bir de bugün facebook'ta mesajlara bakarken Emma K. Wilson adlı birisinden mesaj geldiğini gördüm. Tanımam etmem, ama sevgili Emma bana; beni Rae Morris'in sayfasında gördüğünü, son iki senedir makyözlük yaptığını ve bu işte yeni olduğunu, sayfasına bakıp ve gerçekten beğenirsem "like it"memi" söyledi... Girdim baktım beğendim... (veni vidi vici oldu mu? oldu!) 


Emma K. Wilson'un internet sitesi: http://emmakwilson.carbonmade.com/


Facebook fan sayfası: http://www.facebook.com/pages/Emma-K-Wilson-Makeup-Artist/187223004682734


--- 


Hello dear readers, 


I am having a homecoming day in my blogger tonight... continuing to write with a little bit of shimmer, stars, and dreams. 


While I was using tumblr, I made a new label called "minikstar's guide to make up" which I'll continue to write in here.... Silly me... I have a custom domain and I am trying to explain... Ok readers, you have the right to know. 


Today, Emma K. Wilson sent me a message trough facebook "Hey Miray :) I saw you liked some work on the incredible Rae Morris page and was just letting you know that I'm a new Makeup Artist (of just under two years) breaking into the industry. Please feel free to view my page, & "like" (if you actually do like it!). If you have a page too I'd gladly check that out in return!" I looked at her website and facebook page and really liked some of her looks, and told to myself 'wish I was is Australia'. 


Emma I wish you the best career ever! (Maybe I can be better :P)


If you are interested


her webpage is: http://emmakwilson.carbonmade.com/ 


facebook fan site:  http://www.facebook.com/pages/Emma-K-Wilson-Makeup-Artist/187223004682734




Regards


♥ ★ ♥ Mimi the Minikstar ♥ ★ ♥