Monday, January 18, 2016

"29 Ekim 2006" dan

Her şey üç gün içindi, beraber geçireceğimiz üç gün... Ne kadar garip değil mi, şimdi düşünüyorum da, üç gün ne ki, neyi kanıtladık ki biz birbirimize? Sevgimizi, dürüstlüğümüzü, güvenmeyi mi? Bunlar mı gerekliydi mahvolmuş bir hayatı düzeltmek için. Ama olmadı, beceremedik, üç günde mi birşeyleri düzeltecektik ki. Yine herşey eskisi gibi oldu. Sen gittin, ben kaldım... Tıkandım kaldım kendimle, düşüncelerimle, kurmacalarımla.
'Haha' gerçek miydi acaba düşündüklerim, aklıma gelen yine başıma gelecek miydi, hiç mi hiç bilmiyorum.
Birbirimizi anlamayı denedik mi acaba...biraz alttan almaya çalıştık mı birbirimizi...

Önünden geçiyorum anılarımızla dolu yerlerden, sanki duvardaki taşlar bana acıyarak bakıyor, sen bunları da atlatacaksın diyor sokak lambaları.

Sunday, January 17, 2016

Ben arkasından bakarken... (17 Ocak 2008)

10 sene önce yazıp, 8 sene önce bugün de offline bir blogumda yayınlamışım...
(bir kaç şeyi düzelttim)

---

Bir kitapta “hayatında bir şeyleri değiştirmek istersen en gereksiz gibi görünen ayrıntılardan başlamışsın” diye yazıyordu ve kitaptaki baş kahraman da bazı şeyleri değiştirmek için günlerce bir bankta oturmaya, insanları izlemeye başlamıştı. Sanırım benim de yapmaya çalıştığım şey bu. İki haftadır gelip bu banka oturuyorum, kitabın kahramanı gibi, ben de insanları izliyorum. O kadar farklı türden insan geçiyor ki önümden anlatamam. Her gün gördüğüm şehrin hayatına ayak uydurma pahasına koşuşturan insanlar da var, turistler, değişik değişik giyinen insanlar, saçları rengarenk kızlar, torunlarıyla gezen nineler, yeni evli çiftler... Evet evet ikinci günmüydü neydi önümden gelinlikli bir bayan da geçmişti, hatta selamlaşmıştık, çok güzel gözleri vardı, hoş bir tebessümle bakmıştı yüzüme, hayatımda unutmayacağım yüzlerden bir tane daha demiştim kendi kendime...ve mutluluk dilemiştim kendisine.

Yine bugün bu bankta oturuyorum, güneş parlamasına rağmen bu kış gününde hava ayazlı. Üzerimde en sevdiğim kahverengi kazağım, jean-pantalonum, boynumda her zamanki gibi atkım, suratımda hafif bir allık var, paltomu çıkardım, güneş ısıtıyor yeterince. İnsanları izliyorum, bu sefer dış görünüşlerini değilde suratlarındaki tebessümlerden, hislerini düşünüyorum.

Bir çocuk düşüyor ilerideki çocuk parkına doğru koşarken, ağlamaya başlıyor. Bir adam cep telefonuyla bağra bağra konuşarak önümden geçiyor, kaşları çatık, belli ki konuştuğu insana sinirlenmiş. Yaşlı bir çift geçiyor şimdi de, yüzlerinde yılların verdiği bir huzru hissediyorum, çoluğa çocuğa toruna karışmış olmanın verdiği huzur olsa gerek diye düşündüm. Kim bilir ne çok insan geçti önümden, üzgün, mutlu, yanındakine heyecanla bir şeyler anlatan, düşünceli, katıla katıla gülenler, huzurlu, hiçbir şey düşünmeden kafasını dinlendirmeye çalışan, çevresindeki kızlara muzır muzır bakan bir genç, okuldan çıkmış eve dönmekte olan yorgun öğrenciler ve daha nicesi. Güneş batmak üzere, hava serinledi iyiden iyiye, ben elimde kahve ve kek ile günü geçiştirme çabasıyla insanları izlerken, yanımda oturan bayanın benimle konuşana kadar farkında bile değildim. Bir anda kendi gerçekliğimin içinden çıkıp sıyrılmam gerekti, uzun zamandır burada oturuyordum, sessizce, kendi başıma, sahilde dalgaları izler gibi, kendi kendimi dinlendirirken, irkildim.
Konuşmaya başladı, bana birşeyler anlatıyordu, duyuyorum aslında kendisini, ama bir yandan da kafamdan başka şeyler geçiyordu. Dinleyemiyor, sadece yüzümde garip bir tebessümle ona bakıyordum. Anlayamadığım bir şeyler söylüyordu, belki de benim algılarım kendi sessizliğimle derin bir uykudan uyanmayı bekliyordu, ama ben uyandıramıyordum. Suratına bakıyorum, sanki bir yerden tanıyorum gibime geliyor, sonra Allah Allah karıştırıyorum diye düşündüm. Yok yok ben bu suratı bir yerde gördüm ama nerede hala aklıma gelmiyordu ya, neyse. Hah...şimdi duymaya başladım sesini kadının, düşüncelerimin yerini onun buruk sesi aldı, bana hayatını anlatıyor; “...bilmiyorum herşey çok çabuk gerçekleşti, ben bir anda değiştim, tanımaz oldum hayatımdaki kimseyi, aslında hayatımın sonuna kadar bana yetebilecek bir param var, eh ders de veriyorum zaten, başka bir yere gitsem, hayata yeniden başlasam olur değil mi? Siz ne düşünürsünüz bu durumda... Yaaa, pardon sizi sıkmıyorum değil mi, konuşacak birine ihtiyacım var da” başımı sallıyorum seni dinliyorum gibilerinden; devam ediyor “...daha 24 yaşındayım, yeniden hayata atılmak için çok mu geç, şu anda bir işim var aslında bir uluslararası firmada danışmanlık yapıyorum, ama üniversitede matematik okumuştum, ne alaka ise, işte matematik dersi veriyorum tanıdığım bir kaç arkadaşımın çocuklarına, bir de İspanyolca biliyorum, babam İspanyoldu da, zaten çalıştığım şirket de İspanyol şirketi, İngilizce zaten var, evlenince her şey değişecek diye düşünüyordum, ama olmadı. Şey, siz de rahatsız olmazsanız yürüyebilir miyiz ?” diye sorduktan sonra ben de “Tabi tabi, olur istersen yürüyebiliriz, zaten ben de sıkılmıştım buradan, senin konuşman beni kendime getirdi, ne tarafa doğru yürümeyi istersin?” cevabını verdim. Paltomu giymek için ayağa kalktığımda oturmanın da yorucu olacağı aklıma geldi, bir de baktım yanımda ki kız sırtına büyük bir kamp çantası takıyordu, yine hiç kuşkusuz bu yüzü tanıyorum ama nerden diye düşünmekten kendimi alamadım.

Beraber sola doğru yürümeye başladık, parktan karşı tarafa geçtik, aşağıya doğru yürüdük, bir de baktım ki gara gelmişiz, hiç farketmedim, sessizce bu kadar çok yürüdüğümüzü yanımda ki genç kız epey bir yürüdükten sonra bana dönüp “Sadece bir cümle söylediniz, ama sesiniz beni o kadar sakinleştirdi, dinlendirdi ki anlatamam size, çok teşekkür ederim benimle yürüdüğünüz için, ben buradan trene binip gideceğim, nereye hiç mi hiç bilmiyorum. İlk neresi olursa artık şansıma, ama sayenizde her şeye yeniden başlayabileceğimi anladım, yeniden beni, hiç tanımadığınız biri olarak bir iki saatte olsa dinlediğiniz için çok teşşekür ederim, zaten sizi ilk gördüğümde de bana huzur vermişti gülümseyişiniz.” dedikten sonra, bana baktı gülümsedi, konuşurken yere koymuş olduğu çantasını sırtına alıp, trene bindi ben arkasından şaşkın şaşkın bakarken.

Garipti evimin tren istasyonuna bu kadar yakın olduğunu unutmuştum, yıllardır araba kullanmanın etkisiydi. 24 yaşında ki bu genç kız beni derinden etkiledi, hala yüzünü düşünüyordum, ayrıca bana “sizi ilk gördüğüm zaman” demişti, beni ne zaman görmüştü peki? Demek ki gördüm ben de bu kızı, bir gün bir yerde ama ne zaman ve nerede? Bir ay olmuştu dergiden ayrılalı, kendi yazılarımı yazmak için şimdilik çevirilere ara veriyorum bahanesiyle. Çocukların istediklerini de marketten aldıktan sonra eve girerken, aniden gözümün önüne o gün gelinlikle önümden geçen kızın mutlu suratı geliverdi. Evet, biraz önce yeni unutmlarla trene bildirdiğim kız, on gün evvel yepyeni umutlarıyla önümden geçmişti.
mimi ekim 2006