Monday, December 29, 2008

Aşk - Cemal Süreyya

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin

Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı

İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra

Sonrası iyilik güzellik.

Sunday, December 21, 2008

kürk mantolu madonna - sabahattin ali

"şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum." dedi. "bu eksiklik sana değil, bana ait...bende inanmak noksanmış... beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığı zannediyormuşum... bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar.... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın. seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... seni istiyorum...içimde müthiş bir arzu var... bir iyi olsam!"

Wednesday, December 17, 2008

:(

... herşey gibi bu da geçecek mi acaba?...

Thursday, December 11, 2008

Kafka on the Shore - Haruki Murakami

Did I do the right thing?
"You did the right thing," the boy named Crow says. "You did what was best. No one else could have done as well as you did. After all, you're the genuine article: the toughest fifteen-year-old in the world."
"But I still don't know anything about life," I protested.
"Look at the painting" he says. "And listen to the wind."
I nod.
"I know you can do it."
I nod again.
"You'd better get some sleep," the boy named Crow says. When you wake up, you'll be part of a brand-new world."
You finally fall asleep. And when you wake up, it's true.
You are part of a brand-new world.

Monday, November 24, 2008

Rilke

Der Panther

Sein Blick ist vom Vorübergehn der Stäbe
so müd geworden, daß er nichts mehr hält.
Ihm ist, als ob es tausend Stäbe gäbe
und hinter tausend Stäben keine Welt.

Der weiche Gang geschmeidig starker Schritte,
der sich im allerkleinsten Kreise dreht,
ist wie ein Tanz von Kraft um eine Mitte,
in der betäubt ein großer Wille steht.

Nur manchmal schiebt der Vorhang der Pupille
sich lautlos auf -. Dann geht ein Bild hinein,
geht durch der Glieder angespannte Stille -
und hört im Herzen auf zu sein.

Sunday, November 23, 2008

elma suyu

Duruyorum bazen, hayatımı durduruyorum, hiçbir şekilde ilerletmiyorum. Hayatım öyle bir duruyor ki, sanki çamaşır ipinden düşecek bir paçavra gibi. O kadar çok tüketmişim ki kendimi bazen farkına vardığımda, ben böylemiydim diye düşünüyorum.

Geçen gün de durdu hayatım, okula giderken. Kendimi bir sevgi yumağının içinde buldum birden. Sevgiden, sevmekten, sevilmekten o kadar uzaklaşmışız ki, o kadar sahte duygularla yaşıyoruz ki bazen biz bile farkına varmıyoruz. Neydi beni bir anda kendimden koparan, tramvayda önümde duran çingene teyze ile torunuydu. Okuldan aldığı torunu, ondan sadece elma suyu istemişti... bir de çikolatalı sütler var hani "neskuik" ondan da alabilirsin belki dedi, kadın da "seni okula da kaydettim, artık büyüyüp adam olacaksın, alırım sana sen bir okula git de".

Bir ara gözlerimden akan yaşları engellemeye çalışsam da nafile damlalar bir bir kaçtılar gözlerimden... Sadece konuşuyorlardı birbirleriyle, içten ve bir o kadar da saf, bir an bomboş bir kutuda gibi yaşıyorum sandım. Sevgisiz.
Ben de seviyorum, ve beni de seviyorlar... ama onlar kadar saf değiliz, olamıyoruz, olmak mı istemiyoruz... bilemiyorum.

Sadece bir kutu elma suyu...

Sunday, November 16, 2008

hello again!

Hi hon, how you doin?
Me is fine, me is getting better and better everyday.

So how's life then?
Me has to do so many things, has to read a lot, has to work hard. :)

Is she happy?
I think, yes. Sometimes she can be very happy.

You know what, she changed her hair color recently, it's red again! Hope it will stay red for a while.

Saturday, September 27, 2008

pablo neruda - someone

it moved. it was a man
the primial man
his eyes were made for him to defend himself
his hands were made for him to defend himself
his brain was made for him to defend himself
soon his guts were added
for him to save himself

he trembled, alone
between light and darkness

something fell like a barren fruit
somethig darted in the sun like a lizard before him
his legs were made for him to escape
but new threaths appeared

he was so afraid, he found a woman
she was like a hedgehog, like a chestnut
she was an edible being
but man needed her
the two were unique
reborn from the earth
and fated for love or destruction

translated by ilan stavans

Thursday, May 08, 2008

from the movie - onegin

"...Help me, resolve my doubts. Perhaps all this is nonsence, emptiness, a delusion and quite another fate awaits me. Imagine it, I'm here alone half out of my mind. I dread to read this over, my secret longing. I know that I can trust your honour, though I feel faint from shame and fear, Tatyana"

Monday, May 05, 2008

su testisi doldu taştı hocaaam, nasıl bir 'Kompetenz*' sizde ki?

Canım sevgili okurlar; Kompetenz almanca yetenek, yeterlik demektir. Neyse neden bunu yazıyorum alayacaksınız.
Neyse hani insanların bir sinir katsayı noktası vardır, beni tanıyanlar bilir kolay kolay o sinir katsayı noktam yükselmez. Neyse okuduğum bölümde sevgi dolu bir öğretmenim var, ilkokul öğretmeni kıvamında, "her dediği DOĞRU" olan öğretmenlerden. Sürekli bir didişmedir gidiyor, lisedeyken de yaşamıştım bu tarz olaylar, şimdi de yaşıyorum, vay halime ne "asi" bir gençmişim ben dedirtiyor bu insanlar. (bugün neyse kelimesini çok seviyorum anladım) Hani derler ya "ayı'ya dayı diyeceksin" aynen o durumdayım.
Ama bugün öğrendiklerim hayatıma birden renk kattı ders için güzellik zımbırtılarına bakiyoruz. Şifalı bitkiler falan filan... Aslında sarı kantaron (st. john's worth) ile ekinezya aynı bitki imiş. Siz biliyor muydunuz bunu. Meğersem sosyal seviyesi yüksek insanlar sarı kantaron'a ekinezya demeyi uygun bulmuşlar, sarı kantaron da nedir diye düşünüyor insan bu durumda.
Bizlerin bildiği, anti-depresyon tedavisinde kullanılan 'St. John's Wort'un botanikteki adı "Hypericum perforatum" imiş, bağışıklık sistemini güçlendirdiği bilinen 'Ekinezya'nın ki ise kullanıldı gibi "Echinacea" imiş. Şimdi düşünelim bakalım bunlar nasıl aynı bitki oluyor???

ve işin acı kısmı bu derste sürekli bir "Kompetenz"dir gidiyor ben de anlayamadım. Sinir katsayımın nedeni de bana kalsın artık....

with love...
regards

the story needs a better happy ending...:)

tatlı kıvamında mutluluk veren bir şarkı sara bareilles - fairytale:

Cinderella's on her bedroom floor
She's got a
Crush on the guy at the liquor store
Cause Mr. Charming don't come home anymore
And she forgets why she came here
Sleeping Beauty's in a foul mood
For shame she says
None for you dear prince, i'm tired today
I'd rather sleep my whole life away than have you keep me from dreaming

Cause i don't care for you fairytales
You're so worried bout the maiden though you know
She's only waiting on the next best thing

Snow White is doing dishes again cause
What else can you do
With seven itty-bitty men?
Sends them to bed and calls up a friend
Says will you meet me at midnight?
The tall blonde lets out a cry of despair says
Would have cut it myself if i knew men could climb hair
I'll have to find another tower somewhere and keep away from the windows

Cause i don't care for you fairytales
You're so worried bout the maiden though you know
She's only waiting on the next best thing

Once upon a time in a faraway kingdom
Man made up a story said that i should believe him
Go and tell your white knight that he's handsome in hindsight
But i don't want the next best thing
So i sing and hold my head down and i break these walls round me
Can't take no more of your fairytale love

Cause i don't care for you fairytales
You're so worried bout the maiden though you know
She's only waiting on the next best thing
I don't care
I don't care
Worry bout the maiden though you know
She's only waiting spent the whole life being graded on the sanctity of patience and a dumb
Appreciation
But the story needs some mending and a better happy ending
Cause i don't want the next best thing
No no i don't want the next best thing

Sunday, March 30, 2008

pamuk ipliği

dün vardın
artık yok...

Thursday, March 13, 2008

en uzak mesafe

En uzak mesafe;
ne Afrika'dır, ne Çin, ne Hindistan
ne seyyareler, ne de yıldızlar,
geceleri ışıldayan...
En uzak mesafe;
iki kafa arasındaki mesafedir,
birbirini anlamayan...
Can YÜCEL

Sunday, February 24, 2008

yaşına göre lütfen

yok yane, hane tamam ben de az saçmalamadım diyemem, ama ablam be gelmişsin 28 yaşına istersen 18'lik gibi davranma yahuu....
evet bu bi isyan, çok kıskandım o yüzden yazıyorum da
öle işte
neyse görüşürüz blogçaazim
ps: ilerde editlenebilme ihtimali yüksek entry....

Saturday, February 09, 2008

human

I've finally finished reading "the great gatsby", and i found this writing afterwards;

'Gatsby believed in the green light, the orgastic future that year by year recedes before us. It eluded us then, but that's no matter --tomorrow we will run faster, stretch out our arms farther. ... And one fine morning ---- So we beat on, boats against the current, borne back ceaselessly into the past.'

"I have a different interpretation of this passage.

As a culture, Americans (and perhaps humans in general) are constantly seeking to distance themselves from the past. It's everywhere I look. Think about the great masses of teenagers whose sole aim in life is to "get out of this stupid town." We're always trying to escape the past, to lead better lives than our parents, to find something new and exciting. Think about the line "tomorrow we will run faster, stretch out our arms farther." We live our lives constantly striving to better our situation tomorrow, or next month, or next year. We live for a dream, seeking a future that we imagine in our minds.

The character of Gatsby is the manifestation of this desire. He is a dreamer. In his futile pursuit of Daisy, he seeks an unattainable, shapeless future that reflects all of our hopeless dreams. Daisy could be that coveted promotion, the corner office, maybe an artistic achievement, like the Great American Novel or Rock stardom.

But it never works. The final sentence says as much. We are rowing our boats toward the future, but we will never get there, because the current flows toward the past. No matter how hard we row, it will all be futile, because we'll always end up in the past.

Yet Fitzgerald stops short of condemning this pursuit; instead, he acknowledges that it is a part of human nature. Notice how he says, "So we beat on..." like it's inevitable that we row our boats this way, despite the current flowing in the opposite direction. This is what makes The Great Gatsby a tragedy. It's like Madame Bovary by Gustave Flaubert, which recognises the tragedy of the pursuit of the romantic life. It is a part of who we are. It is human."



Wednesday, January 30, 2008

fear ???
courage ???
is there a propotion between them???
love vs. dislike

Saturday, January 26, 2008

dear diary, mimi kotasyonu

"Yaşadıklarımın hastasıyım, karma'nın ustasıyım!!!"
Özlü söz oldu bu : )

Sevgili okur şu sırada cici beynim de hallaç pamuğu gibi, okurlara verdiğim geçici karmançormanlıktan dolayı özür dilerim.

Bu sırada her nekadar rosey - be somebody blues dinliyor olsam bile, bir anda beynimin en ücra loblarından birinde des'ree'den life oooh life oooh life adlı parçanın melodilerini duymaya başladım...
(dear universe give me some patience)
Canım delilerce sushi istiyor bir gidemedim (nemesis hanım burayı okusa keşke ki okumuyor neyse link atarım okur, my dear sushi friend snaker pimps - cute sushi lunches sana geliyor) ama ama ne oldu tabiki bunka'ya rüyamda gittim, hem de okula gitmeden önce. Ne mi aldım dersin onigiri hihihi, sonra okula gittim. Böle japon stili sefertasım artı chopstiklerim de vardı yane.

Sonra işte tatile girdim, bütünlemelerimle kucaklaşıcak mıyım, kucaklaşmıyacak mıyım bilemiyorum, istemem tabiki kucaklaşmak. (universe create a miracle for me)

Agatha da kocaman oldu, seviyoruz onu ailecek, Yoda ise obezleşme yolunda sevgili ananemin her miyavlamasında mama vermesi sayesinde. Ah mümücel aaah : )...

Umudum vaar sayın okur, herşey teker teker yerine oturmaya başlıyorrr. Aman yarabbiiim diye bağırdım içimden, bir oh çektim, şarkı sözü yazdım gibi oldu.

haydi görüşmek üzere
sevgiyle kalın
şeker okuyucular

Tuesday, January 15, 2008

Umut Etmek - Berna Sağlam

" Hayat su gibidir derler. Akıp gider. Çoğu zaman nasıl hızla tükendiğini fark edemeyiz bile. Dönüp ardımıza baktığımızda gülümseyerek ve acıyla hatırladığımız bir sürü anıyla doludur. Ama bu anılar nasıl olursa olsunyaşanılmışlığın bir kanıtıdır. Nefes alır. Bomboş olmasından, tekdüze ve ruhsuz olmasından bin kat daha iyidir.
Yaşamımızı sürdürebilmemiz, zorluklara göğüs geregerebilmemiz için her zaman gerekli olan ve asla kaybetmememiz gereken şeydir umut. Yaşama umudu, başarabilme umudu, başımıza gelen kötü olayların düzeleceği umudu, hastaların sağlığına kavuşması umudu, daha çok para kazanabilme umudu, sevdiğimiz veya beğendiğimiz insanında bizi sevmesi umudu, hiç ummadığımız bir anda gerçekleşebilecek bir mucize umudu...
Bazen de hayati olmayan küçük umutlarımız vardır. Belki hayal kırıklığı yaratmaz ama "olsaydı iyi olurdu" diyebileceğimiz konulardır bunlar.
Tatile çıkarken havanın bozmamasını, evimize döndüğümüzde park yeri olmasını, tuttuğumuz takımın maçı kazanmasını, bir gün önce görüp çok beğendiğimiz bir ürünün ertesi gün satılmamış olmasını vb. umut ederiz.
Bu umudu bazen "şans" diye tanımladığımız değerlerle de birleştiririz. kimi zaman umut ettiğimiz bir şeyin gerçekleşmemesini şanssızlık, gerçeğe dönüşmesini de şans diye tanımlarız. İkisi de iç içedir. Şansımızı çoğu zaman kendimiz yaratabiliriz.
İşimizi şansa bırakmayız.
Ama umut etmek biraz daha farklıdır. O konuda elimizden geleni yapmışızsır. Ama bizi aşarı durumlar söz konusu olduğunda, o zamanyapabileceğimiz son şey, isteğimizin gerçekleşmesini sağlayacak faktörlerin devreye girmesini umut etmektir. Bazen bir dua, bazen pozitif düşünce gücü, bazen kadercilik ama sonuç olarak kendimizi daha iyi hissederiz.
Umut etmek, bir nevi beslenmek gibidir. Yaşamak ve bedenen sağlıklı olmak için nasıl fizyolojik anlamda gıda alıyorsak, zihinsel açıdan manevi olarak, moral olarak sağlıklı yaşayabilmek için de umutla beslenmek gerekir. Umudu olmayan bir insan, gıdasız kalmış herhangi bir canlı gibi yavaş yavaş çükmeye, çürümeye, bozulmaya başlar.
Umut, en çaresiz anlarda bile içimizde bir ışık, bir kıvılcım, bir kırpıntı olmasını sağlar. Sonuçta umut ettiğimiz her ne ise, gerçekleşmese bile yaşanan zamanın ağırlığını hafifletecektir.
[...] Umudunuz hiç eksilmesin..."

: )


Thursday, January 10, 2008

"Set The Fire To The Third Bar" by Snow Patrol

I find the map and draw a straight line
Over rivers, farms, and state lines
The distance from 'A' to where you'd be
It's only finger-lengths that I see
I touch the place where I'd find your face
My finger in creases of distant dark places

I hang my coat up in the first bar
There is no peace that I've found so far
The laughter penetrates my silence
As drunken men find flaws in science

Their words mostly noises
Ghosts with just voices
Your words in my memory
Are like music to me

I'm miles from where you are,
I lay down on the cold ground
I, I pray that something picks me up
And sets me down in your warm arms

After I have travelled so far
We'd set the fire to the third bar
We'd share each other like an island
Until exhausted, close our eyelids
And dreaming, pick up from
The last place we left off
Your soft skin is weeping
A joy you can't keep in

I'm miles from where you are,
I lay down on the cold ground
And I, I pray that something picks me up
and sets me down in your warm arms

I'm miles from where you are,
I lay down on the cold ground
and I, I pray that something picks me up
and sets me down in your warm arms

Tuesday, January 08, 2008

"Everyone suspects himself of at least one of the cardinal virtues, and this is mine: I am one of the few honest people that I have ever known."
Nick Carraway, The Great Gatsby

there are a few things one should learn

introduction to love 101
introduction to trust 101
introduction to sincerity 101
introduction to friendship 101

günümün kartı

the tower xvi...

Sunday, January 06, 2008

this is a quote from an e-mail : )

"Heart is the only re-Source we all have that is effective. Here’s the best part; you don’t have to do anything to have it all. All you have to do is surrender and go back to basics. If the book you are reading doesn’t touch your heart or generate feelings of gratitude, joy, serenity, empowerment or laughter, you probably don’t need it. If this or that philosophy, teaching or discipline is beginning to feel hollow or cold, then you don’t need it. If you are trying to hard to be a perfect spiritual/human being, then you don’t need that either. You already own your own Consciousness, so how can you even ‘own’ it again? Just be it, and allow of it to just be what it Is. You can’t improve on that, or add anything else to it. It’s back to basics. Experience it all without resisting. Choose it all without fearing. Live it all with love.

So be it."

Saturday, January 05, 2008

"Kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan her şey bizim için iyi değildir. Bize acı veren her şey de kötü olmayabilir."
Alain de Botton - Felsefenin Tesellisi

Thursday, January 03, 2008

hello mello

sevgili okur kitlem yeniden deli dolu yazmamla karşınızdayım, yeniden sizinle hayatı paylaşmaya devam ediyorum, efenim biliyorsunuz sevgili blog'um pazar keyfi kıvamında gereksiz şeylerle doludur, olsun okuyunca eğleniyor musunuz benim için önemli olan o, hahahah aptal miray diye düşünseniz bile banane yani....
gel gelelim bu sefer yazacaklarıma, böle bazen pek bir salak olurum ben, geçen gün nuhun ankara nuhun gemisi adlı makarnayı almıştım, ah bak sevgili blog bir daha pişirdiğimde fotorafını çekip koyacam. neyse nuhun ankara nuhun gemisi makarnasının hayvancıkları var bunlar bana göre sırasıyla ördek, inek, at ve tavşan... küçük kuzenimle pişirdik işte makarnaları aslında amacım onu eğlendirmek değildi, ama o da eğlendi bunların sonucunda, bir şeyi söylemeyi unutmuşum, makarnalar üç renkliydi kırmızı, yeşil bir de bildiğimiz makarna rengi, işte mimi ne yapar bu makarnalarla tabağında çiftlik bile kurabilir, ki kurmuştu, sonra kendi kendine ayh eğlendim be şeklinde güler küçük kuzen miray sen kaç yaşındasın diye sorar bu durumun karşılığında... öhöm boşver bartu der miray da....
bunu geçelim gene hayatımda hüsrana uğradım geçenlerde, bu çok geçenlerde oluyor, annemle bi karfura gitmiştik, işte orda keşkül yerken aramızda geçen diyalog;
mi: ay bunu çok güzel bol hindistan ceviziyle yapmışlar, oh oh mis gibi (saf saf keşkül yiyorum bu sırada)
anne: salak!!!
mi: niyee???
anne: keşkül bademden yapılır da ondan ucuza gelsin diye hindistancevizi koyuyorlar...
mi: yaaa öle mi, ama ben keşkül hindistanceviziyle yapılır biliyordum, hem o da pahalı diil mi
anne: ahh ahhh....
düşünün artık 24 senelik yaşamımda keşkülün yurdum keşkülü bir de hani tiramisu flm olsa anlarız yeni ithal tatlı ya o insan bilmeyebilir, ama bu yurdum tatlısı sütlaç gibi bişiy işte... neyse bunu da öğrendim ya, yeter bana bir sürelik ...
haydi şeker kalın bol bol tatlı yiyin

imogen heap - come here boy

"Im falling, falling for you babe,
And my feelings are gettin stronger,
So why dont you stay with me for a
For a little longer"

Wednesday, January 02, 2008

biraz geç oldu ama şimdi buldum yazdığım kağıdı : )

2007 İstanbul Bienal'inde beni etkileyen bir cümle vardı, Jonathan Barnbrook adlı sanatçının posterlerinin üzerinde yazıyordu bu cümle:
"Instead of a day of remembrance let us have a day of forgetting where we all agree, once a year to forget any anger we feel towards others going forward with a wow to let historic and ethic differences be part of the past. Not a division for the future. Surely this is a better way to honor the dead."