Monday, May 22, 2006
kampa gideriz
Her sene Tenis Eskrim Dağcılık Klübü tarafından 19 Mayıs haftası ctesi günü düzenlenen, geleneksel gençlık kampına bu sene ben de sevgili badim ile katıldım. 19 Mayıs bu sene cuma gününe denk geldiği için kamp 2 gün sürdü. Bu seneki kamp alanı Kocaeli - İnönü Yaylası idi. Sabah 7,5 gibi buluşma yerine vardıktan sonra, diğer aileleleri de beklerken kahvaltımızı etmeye başladık, herkes geldikten sonra kamptaki görev dağılımı, telsizler, alınması gereken şeyler halledildikten sonra ancak 9,5 gibi konvoy halinde yola çıkabildik. Her arabada bir telsiz olduğundan yol boyunca herkes birbiriyle iletişim kurabiliyordu. Kampa gelen aileler birbirlerini tanıdıkları için eğlenceli telsiz konuşmaları eşliğinde, ilk mola yerimiz ve yemek alışverişi yapmamız gereken outlet center a tin tin tin geldik. Bu eğlenceli ihtiyaç molasından sorna yine tabikii konvoy halinde, kamp alanına doğru yola çıktık, her arabada telsiz olduğundan yol boyunca sürekli iletişim içindeydim, bu seferki kampta ben ve Burcu'nun görevi kamp hakkında not tutmak ve rapor yazmak idi. Kamp alanına vardığımızda herkes yardımlaşarak çadır kurmaya başladı, neyse çadırlar kurulup, güzel odamıza yarleştikten sonra keşfe çıktık (çiçek toplamaya :p ). Üç gün boyunca teknolojisiz bir yaşam sürdürecektim. Yaylada telefon çekmiyor, eh tabiki bilgisayar yok, olsa napacaz, yanımıza bir radyo almıştık ama onu bile dinlemek istemedim. Naturel hayat etkisi bu olsa demek. Burcu giitmeden önce benim oraya nargile götürmemi engellemişti, ama ama tabiki genç ve çılgın dağcılarımız kendi nargilelerini getirmiş, eh kamp paylaşmak demek zaten :p.
Bir önceki günden uykusuz olduğumuz için, hem huysuzluğumuz hem de yorgunluğumuz hatsaffadaydı. Ne yapıp edip birinci gün kendimizi geceyarısına kadar ayakta tutmayı başardık, kendimize içmek için iki şişe şarap almıştık, valla billa bu sefer şarabı ısınmak için içtik, uykusuzluğunda etkisiyle baya bir üşüdük ilk gece, ertesi gün kamp alanımızın çevresinde yürüyüş yaptık, kampa o gün katılan 2 dağcı da geldi bizle(sevgili botanikçi teyze ve eşi). Botanikçi teyze ile dağ bayırdaki kocakarı ilaçları olarak da nitelendirilen bitkileri inceledik, arada fotoraf çektik, güldük eğlendik ve takriben 6-7km yürüdük. "maşallah maşallah valla bize" İkinci günümüzde sözde büyük kamp ateşi kuracaktık ama akşam üzeri yağmurun bastırmasıyla biraz yalan oldu büyük kamp ateşimiz, büyükler yemek hazırlarken biz genç dağcılarımızın çadırının yanında elimizde şemsiyelerle küçük taburelerde oturarak yamur altında nargilemizi içtik, M&Mlerimizi yedik, güldük eğlendik....(evet evet herkes bir günde hemen benim konuşamama yeteneğimi keşfetmişti...şey hmmz şey işte şey...) Doğa da nargile içmenin keyfi de bir başkaymış yaaa... Güzel akşam yemeği (et ve salata) yendikten sonra 25. yıl kutlamaları yapıldı bir duygu seli aktı gitti.... Temiz hava tabii uykumuz geldi, yattık naçizane odamız olan çadırda, uyuduk mu uyumadık, durum değerlendirmesi yaptık fısır fısır sonra sızmışız.... Ne kadar geç uyusakta güneş doğduktan sonra çadırda durmak imkansız olduğu için 7 gibi uyanıyorduk bunalmış bir biçimde... Son gün odalarımızı toparlayıp çadırımızı kaldırdık ve güzel şehrim İstanbul'a yola çıktık. Arabada gözümü kapatayım derken uyumuşum... Uyandığımda bir molayerindeydik, medeniyet bu olsa gerek arabalar, et ve salata dışındaki yemekler, cep telefonuyla konuşma, ve en önemlisi yaşasın yurdum insanı....
Nekadar medeniyetten uzak geçirsekde şu üç günü, iç huzura kavuşup nirvanaya erdik.... ehehehe
kamp mağduru minik starınız...
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment