Monday, April 30, 2007

istiklal günü vol ....

Neyse efendim, bir gün daha okuldan sonra İstiklal'de geçirildi. Ben dünden 3,5 saatlik uyku ile aptal günümden birini yaşadım mı? EVEEEET hihihi :)
Sevgili bayanları (su maymuncuğum ve zep)beklerken, starfakstan çıkan bir Amerikalı turist, istiklal'i süpüren Wuuuuu'nun da eşliğinde bişiyler dedi ve gitti, söylene söylene, durumdan hiçbirşey anlamayan ben ve seküritimen baktk sadece kadına. Sonra seküritimen bana "eh, deliler hep bizden çıkmıyor ki" dedi. Ben seküritimen e de garip garip bakarken imdadıma yetiştiler tabiki bayanlar. Eh paramız pulumuz olmadığı için (ay sonu) Danışman'da Mustafa Amca Çayı ve Simit Sarayı Börekleri keyfi yapmaya yöneldik, yine de severiz Danışman'ı çok :). Tabi ki yine her zaman gördüğümüz sevgili arkadaşları gördük, kesinlikle su maymuncuğu elinde k dergisi ile malum şahsa vurmadı ve ben arada fasulye olmadım, sağ salim atlattık diyemiyecem. "Eh deliler, manyaklar" bakışları atan İstiklal İnsanlarına rastlamak mümkündü tabii.

3 deli olarak normal bir şekilde vardık Danışman'a oturup üçümüz de bııııf, imdaaat, yeter ama, bıktım bu hayattan suratımızı
takılarak çay içioruz...(ben bir türk kahvesi de içtim, zep'in hayin masaya vurup kahve dökme numaralarına rağmen) bir de baktık ki iki tanıdık, geçen cuma Zep Kurtarma Operasyonu'nda severek görev almış kişiler, geldi. 3 bayan otururken olduk 5 bayan, kakara kikiri derken, bir anda özgür'ün (bilmiorum kaçıncı tanıdıım) silüetini gören ben aaa özgür dememe kalmadan, geriye dönüp kaçmaya çalışsada, masadaki 5 bayanın, hepimiz ayrı animeden fırladık moduyla, "ÖZGÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜEEEEER" diye bağırmasıyla, evet evet çevredekiler sadece baktı, kaçma operasyonunu imha etmeyi başardık. hihiho... oturduk, çay içtik, çay içtik, çay içtik....

Kalktık 3 deli olarak sonunda danışmandan, bijüteri dükkanlarında, bucu ile "aiii, mimiii param olsun sana şu çilekli küpeleri alacam, yok yok sen şu yüzükleri de beğenirsin" konuşması yaparken zep i kaybettik doğal olarak. işte yürüoruz, veeeee gırinpiiisçi kardeşimiz yanımıza yaklaştı, bu sırada bucu zep'i arar telefonda, tam yok aman üyelik istemioruz derkeneen, gırinpiisçi kardeşin "arkadaşınız ilerledi galatasaraya doğru, tam da tarif ettiği gibiymişsiniz" demesiyle he, hö, huh? ne oluyor bakışları attık bucu ilem. zep'i tramvay yolunda bulduk ve aynen "nası tarif ettin bizi?" sorusunu yönelttik, zep gülmeye başladı zıpzıp olarak, arada geçen turistler bile güldü halimize, eh biz zaten gülüyoruz, tarifimizi duyduktan sonra. Bu sırada zep, "o diil de ben demin seni aradığımda, bak bucu zıplıyorum diyip zıplarken, insanlarda bana baktı ve hem zıplıyor hem de zıplıyorum diyebiliyormuş bu kız dediler banaaa" mızmızını yaparken yine güldük eğlendik....ve evlerimize döndük....

evet bir günümüz daha sevgiyle mutlulukla geçti, "ommm"

dinleniyor: beybi aynştayn :)

yıldızlar

Gökyüzünde ne çok yıldız var
Biri parlak biri ürkek biri yalnız diğeri sanki burda
İçimizde ne çok hırsız var
Biri aldı beni götürdü, sonra sattı, hem de yok pahasına

Ah şu hırsızlar
Her gece rüyamda senin kılığında dolaşırlar
Ah karanlıklar
Seni benden, seni dünden, seni gerçeklerden korurlar

Tuesday, April 24, 2007

23

23

23 seconds, all things we love will die
23 magic, if you can change your life

Your tainted heart, my tainted love, repent now
How many times ?
As long as you live, how many times ?
The world will go around

He was a friend of mine, he was a son of god ... he was a son of a gun

23 seconds, in you I see a chance
23 magic, if you change the name of love

Your crazy heart, my crazy love, repent now
How many times ? As long as you wish
How many times ? The world will go around
How many times ? As long as you want
How many times ? The world will go around

He was a friend of mine, he was a son of a gun ... he was a son of god

23

dinleniyor...

Monday, April 16, 2007

2

Düşünüyorum, geride bıraktıklarımı... Gidenleri, kaybolanları, kaçanları, uzaklaşanları, bıraktıklarımı, unuttuklarımı, istemediklerimi, ittiklerimi... Zaman çok çabuk geçiyor, bazen durdurmak ve o güne geri dönmek istiyorum, belki bir şeyleri değiştirebileceğim güne. Acaba hangi geçmiş günü seçmeliyim diye düşündüğümde ise kendimle çelişiyorum, sonra duruyorum ve aynada kendime bakıyorum, gerçek karşımda. Evet, o güne dönsem yine aynı davranırdım diyorum gözlerime bakarak.

Neden ben de bilmiyorum, bir bakıyorum büyümüşüm, binlerce sorumluluk altında küçükken büyümüşüm, e ne değişti ki, ben yine aynı ben, biraz yorgun, biraz üzüntülü, bazen geçmişin gölgesi altında ezilen, bazen mutlu günleri hatırlayıp sevinen. Mutlu günler var yaşanmış, ama kötü olan o mutlu günlerin istemesem de bana acı vermesi, paylaşılanların anlamlarını yitirmiş olması, gölgelerde yaşanmış bir geçmiş sanki gizli, kaçarak, unutulmak için yaşanmış belki de paylaşılamamış bir hayat. Bir hayat ki bana biraz Pollyanna' yı anımsatıyor, evet istemesem bile çoğu zaman oynamak zorundaymışım gibi geliyor. Bir şey duyuyorsun seni şoke eden, ama ellerin kolların bağlı. Buna üzülüyorsun, ama belli de etmemen gerekiyor. Öyle bir an geliyor ki, hiç bir şeye inanmak istemiyor o küçük yüreğin. Dışarı baktığında sonsuzluğa uçan kuşlar biraz da olsa dindirebiliyor, kalbindeki o minik sızıyı... Sadece izliyorsun, hayat akıyor bir yanında, birilerini sonsuzluğa gönderiyorsun, çıkıyorlar hayatından temelli. Onları bir daha göremeyeceksin, belki onları ne kadar çok sevdiğini söyleyemeyeceksin, söylemek istediğinde inancın yitecek...


Yürürken bir adım geride bıraktığım insanlar, önümden hiç çekilmeyecek olanlar, süreli/süresiz yanımda benimle yürüyenler, elimi tutanlar, arkamda saklanmaya çalışanlar... Gerçekten hayatlarımızı paylaşıyor muyuz acaba, birlikte yaşıyor muyuz “o anı”, beraberce “carpe diem” dediğimiz zamanlarda dürüst müyüz kendimize? Ne kadar çok soru var değil mi. Kimi cevaplı, kimini hala merak ediyoruz, belki birçoğunun cevabını hiç öğrenemeyeceğimiz sorular. Hem kendimizin içinde, hem de başkalarının hayatları ile alakadar. Birçok şeyi görüyorum, duyuyorum, kim bilir neler söyleniyor daha duymadığım, neler gizleniyor, neler saklanıyor… Hiç düşünüyor muyuz acaba, aynı durumda ben olsaydım diye, belki de düşünmeden “seni anlıyorum” ile yetinmeye çalışıyoruz. Ben bile kendimi anlayamazken, seni nasıl anlayacağım ki…

Başkalarının hayatlarını mı yaşıyoruz gerçekten?

Severek, hissederek, mutlu olarak, hıçkırıklarla susmamasına ağlayarak, gülerek, düşünerek…

dinlenen - silverchair

Thursday, April 12, 2007

karnım ağrıdı gülmekten

İyi Niyet Kutusu says:
burcu
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
ben kimim
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
ya blogu okuuu
İyi Niyet Kutusu says:
seni tenhaya alabilirm miyim bi sn
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
ehheheheh
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
haiyr
İyi Niyet Kutusu says:
gel bacım gel
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
:D
İyi Niyet Kutusu says:
benden zarar gelmez
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
ehhehehe
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
gelmiycem
İyi Niyet Kutusu says:
gel şööle bi köşeye sen
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
gelmiycem
İyi Niyet Kutusu says:
gel kız
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
eheheheheheh
İyi Niyet Kutusu says:
naz yapma
İyi Niyet Kutusu says:
haha
momoiro mimi says:
ehehehe
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
tmm yahu sustum ya
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
offf
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
mimi ya sen cagirdin dimi beni sustursun diye
momoiro mimi says:
ehehe
momoiro mimi says:
hayır
momoiro mimi says:
valla hayır
İyi Niyet Kutusu says:
bak bak
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
g.t
İyi Niyet Kutusu says:
nası bilio
İyi Niyet Kutusu says:
haha

Tuesday, April 10, 2007

25. cüzdanımız hayırlı olsun efendim....

Bu durumda iki sene boyunca cüzdan almamam gerekiyor... Efet efet kendime börtdey hediyesi olarak cüzdan aldım "mickey mouse"lu hem de... yihuuuu. Neyse çanta ve cüzdan manyaklığım gene azmış vaziyette, evet bucu kızacaksın ama yeni bir çanta da istiorum. Bakalım artık Haziran'da alırım her halde yeni bir tane, dayanabilirsem şayet.

Son iki günümüzü gayet eğlence dolu geçiriyoruz, sanki liseye ye
ni başlamış kızlar gibiyiz. Aptal aptal geziyoruz, sözde vize haftam, hanıımlar duyrulur ders çalışmam lazım... (hahahaha yazarken ben bile inanamadım buna evet evet)
Mesela dün, arkamı döndüğümde bucu hanım animeden fırlamış bir şekilde sırı
tıyordu (bkz: resim 1). Daha , nişantaşı dolmuşlarına giderken, Gezi'de ufak çapta ekler krizi yaşadık, ve dört tane cilekli kukiyle durumu kurtardık. Nişantaşı'na İstiklal'den daha sakindir düşüncesiyle gitmiştik. Sakindir diye Kırıntı'ya oturduk, ilk iki üç dakika boyunca sakindi, sonra 15 yaş altı gençlerin doğum günü yapmalarıyla, orası başımıza yıkıldı... Hakkaten delirdik, yane sakin sakin oley salata - şarap modumuz bir anda yok oldu gitti.

Efendim bugün ise, sevgili ingliş vizesinden çıktıktan sonra, kısmen "mi taksim'e gel derhal" diyen bir telefondan sonra tabiki kendimizi, Şahika'da bulduk, Zeyn Hanım'ın da gelmesiyle, ortalık şenlendi şaklandı, kaynaşma planları yapıldı, umarım kaynaştırma planlarımız işe yarar (bkz: resim 2). Günümüz geçti tabi, hemencecik, bitti geldik eve. 202 den inip eve yürürken, karşımdan annesiyle gelen kız çocuğunun (4-5 yaşlarındaydı sanırsam) "love, love me doooo..." diye mırıldanması, günün anlam ve önemini belirtti heralde.



Resim 1 Resim 2


Şimdilik bu kadar, dinlenen bir çok şarkı vardı ama şu an dinlediğim: Brainstorm - A Day Before Tomorrow







Monday, April 09, 2007

ağlasam göz yaşlarıma dokunamazsınız...

kendimi bildim bileli "minikstar" username'i bana aittir, neden öyle almışım hatırlamıorum bile.
evet sevgili okurlarım, demin büyük bir hüsranla mozilla ekranına bakakaldım, bir arkadaşımın gönderdiği şu link yüzünden, bütün mutluluğum uçup gitti, ne yapacağımı bilemez bir haldeyim... bir nisan şakasından da kötü bir durumdayım... ne olacak bilemiorum, ama kurtulmak lazım bir şekilde. ileride minikstar olarak ünlü olma şansım dahi kalmadı artık...

böhühühühüh

Friday, April 06, 2007

hiç yazasım yok,