Saturday, December 29, 2007

Perihan Maden / Sınır İhlalleri

Başlığı yazdım. Altını çizdim. Sonra düşündüm 'Sinir İhlalleri' mi yapsam diye. İkisi aynı şey zira.
Öyle 1 yazı olacak ki bu: bikaç gündür kendime dair kafamda dolananlardan (kuyrukkuyruk) oluşacak. Ama 'İyilik yap. Denize at. Hâbil anlamazsa. Kâbil anlar'- misali. (Ki, çok severim bu lafı.) Kimse anlamazsa Ayçaşenbaşkan anlar. O bir netice çıkarır kendine dair. Hayırlı, uğurlu olur. Olsun.
Süper bir durum yaratıklandırdım. 30 yıllık bi arkadaşımı bir nevi Psikanaliz Tahtası olarak 'kullanıyorum'. Açıyorum telefonu: "Ya ben şuşuşu meselelerde tekrara giriyorum. Hep aynı yanlışlar"- vs. vs.
O da harbiden İstisnai Akıllı'dır.
Ve fakat bundan mühimi: 30 yıllık yakın/en yakın arkadaşım. Dolayısıyla avucu(mun) içi gibi biliyor beni.
Ben şimdi 1 Yabancı'ya gidip kendimi anlatamam. Kaç yılımızı alır tanımamız/tanımlamamız birbirimizi. Korkarım, çekinirim, utanırım. En mühimi: GÜVENEMEM. Zekâsına filan da güvenemem.
Altımda çok tanıdık, çok enine boyuna, çok sıkı dokunmuş bir zekâ olmalı ki, ben böyle bırakayım/bırakabileyim trapezde sallanıp sallanıp kendimi, aşağı.
O toparlasın ağlarıyla sözlerimi. Hem hiçbi yerim acımasın, mahcup olmayayım; hem de en baba analizleriyle tutsun aynayı ruhuma. Dayasın neşteri. Ki, tekrara girmekten kurtulalım Hayat Kâbusu'nda.
Bu 'lüks' niye daha önce aklıma gelmedi, bilmiyorum. Arkadaşımla daha az görüştüğümüz zamanlar oldu, vardı.
Bu, olabilir.
Bir de gençken herkesin Çiftleşme Ritüelleri hayatlarını kaplıyor: Çok çift, çok çiftlik kişilerle görüşemiyorsun. 'You buy one/Get the other freeee' hesabı-
Bir arkadaşı görmek hatırına, yanındaki kişiye/dişiye katlanamayabiliyorsun.
Ben katlanamıyorum yani.
Ki benim Kat Sayımın düşüklüğü ve bu düşüklüğün içindeki sinsi yüksekliği meselesine DE geleceğiz.
'Square root of one' da sevdiğim laftır. 'Birin kare kökü'nü çıkarınca, pek çok şey TEK ÇOCUK olmaya bağlanıyor.
Nasıl bazı milletleri on yıllarca TEK ADAM idare ediyorsa- Madden ve manen.
Yüz yıllarca 'idare etmesini' de bazı limited beyinler planlıyorsa/arzuluyorsa-
Bir anne ve bir baba BİR ADET ÇOCUK üretiyorlarsa, o çocuk hayat boyu TEK ÇOCUK kalakalıyor. Çok mühim dinamikleri var TEK ÇOCUK olmanın.
TEK ADAMLI milletlerin dinamikleri nasıl farklı (olabiliyor) ise, aynen öyle.
Apayrı bir sakatlık hali. (Sosyolojik paralellik kurma hastalığı da, on senelik köşeciliğin tezahürü. Olsa gerek.)
Bu arkadaşımla işte, son zamanlarda, hayatın kavşakları bizi yakınlaştırdı. Bende de bi oportünistlik ya da rastlantı ve gereklilik: çok faydalı bir eser'e dönüştürüverdim arkadaşımı kendimi okuma(k) açısından.
Zira çok hatalı kişiler değiliz hiçbirimiz biliyor musunuz? Çok çeşitli hatalardan mürekkep(balığı) olsak- 'Çeşit Çeşit Hatalar Fuarı' olsak, bu denli hazin olmayacak.
Daha anlaşılır/neşeli olacak.
HEP AYNI HATALARI TEKRARLAMAKTAN İBARETİZ! (Basit! Ama öyle.)
AYNI HATA nasıl böylesine kılık değiştirip şekilden şekle girip yepyeni/gıcır gıcır/umulmadık/beklenmedik bir hataymış gibi, musallat oluyor hayatımıza; inanılır gibi değil!
Gidip gidip aynı numero'ya, daha önce yaptıklarının aynısı değilmiş, aynası değilmiş gibi toslamaca.
Ne başlığın hakkını verebildim, ne mevzuun. Zira hem yerimiz, hem yenimiz dar bugün. Bu bir antre oldu, demek ki.
Yarın benim canalıcı mevzum olan 'Sınır İhlalleri: Hakiki'yle devam edeceğiz. Yola. Aynı levhadan içeri habire dalmamak üzre.

Bugün yaşadıklarımı tek tek ifade eden bir yazı sanırım , :)



Wednesday, November 14, 2007

hello mello

naber blogger,
nasılsın, ben işte aslında bu arlar çok iyiyim hem de çok. neyse neler yapıyorum neler anlatamam, okul vaar, arada gezmeler vaaar, starboxlarda kofi içmeler vaar, taksimler vaar var da var
ay yok istiyorum yazmak ama bu böyle olmicak ben sana yarın güzel yazı gireyim

Wednesday, September 05, 2007

Yoda'ya kuzen geldi Agatha! (Neko vs. Inu)

Cici oğlum Yoda nasıl da uyuyor görüyorsunuz değil mi?
Siz onun uyuduğuna bakmayın bir o kadar yaramaz kendisi... Her neyse benim huysuz ve yaramaz ve asabi kedim şu anda yazlıkta ananem ile birlikte keyif yapıyor. Ama ben burada onun eksikliğini hissediyorum. Böhüw özledim seni miniiim...

Gelgelelim Yoda'ya nasıl kuzen geldiğine. Benim deli kardeşim doğum günü hediyesi eve bir köpek hediye etmiş. Baba'ya eve geldiğinde git bak koridorda ne var demiş, adam kapıyı açınca bir çift mavi gözü görmüş. Eh tabi bişiy diyememiş adamcağız ne yapsın. Minik bir husky ona bakarken ne diyebilirki, la havle velakuvveten ya da habinallah ya da fesupanallah... Neyse efendim huskymizin ilk gün ismi "Olive" iken ertesi gün
"Agatha"ya dönmüş, neden acaba demiyorum (Peral Hanım ve Agatha tokaları sevdası). Neyse Agatha şirin bişiy, sahibi olan sevgili kardeşim de delirmiş vaziyette köpek peşinde. Soğuk ülke hayvanı diye iki aylık hayvanı klima altında uyutan köpek sahibi hasta etti tabi, şapşallığından hayvanı... Cici kızımız şimdi de öhüv öhüv öksürüyor, kıyamadım yahu... Bir de artist kendisi, sahibi de zaten artist olma yolunda ilerliyor allah sonumuzu hayır etsin.
Buyrun efendim bu da cici kızımız Agatha, çok şenlikli olacak evimiz. İki kuzen nasıl anlaşacaklar hiç bir fikrim yok, Yoda'yı alıştırmak lazım. Bu minicik köpekciğin bir iki aya kalmaz kocaman olacağına! İşin eğlenceli tarafı yazlıktan annem dönünce ne olacak merakla bekliyorum. Eh sevgili Agatha hoşgeldin sen de sevgili aileme....





Thursday, August 09, 2007

"gereksiz" ya yazmak istemiyorum bu aralar!!!

Friday, July 13, 2007

leyla leyla ve çığlık çığlığa

Eh aferim diyebilirsiniz, tebrik edebilirsiniz... Büyük bir leylalık yaptım yine, şimdi iki blog da yazıyorum ya buraya yazacağıma terazilastik'e yazmışım. Miyet hanım sizin panik yazınızdan esinlenmiştim, teşekkür ederim....

Yorumlarınızı bekliyorum, öptüm sizleri ciciler : )

Monday, July 09, 2007

Eh evde boş boş bir pazar günü çılgınca geçirildikten sonra sıkılan minikstar tabiki yazı yazar blog'a. Anime tavsiyemden sonra, siz değerli okuyuculara internet aleminde karşılaştığım eğlenceli oyunları tavsiye edeceğim... Benden gelen bu tavsiye oyunların tabiki kedili, yıldızlı, kurbağalı, şekerli, çikolatalı olacağını tahmin edersiniz heralde...
Napalım işte şeker gibi minikstar'dan şeker gibi oyunlar, ehu kendimi şımarttım da bugün. :)

Gelelim oyunlarımıza, efendim nekogames var, neko japonca kedi demek oluyor, ve nekogames'de kedi asmacadan tut kedi zıplatmaya kadar cici oyunlar var. Buradan ulaşabilirsiniz.

Zıplayan fasulye oyunu var, fasulyeler pırtlatılıyor bu oyunda da, ehuehu...

Kurbağalarla nilüfer yakalamak isteyenler tıklayabilir.

Şeker gibi bir trenle çikolataları, vişneleri yakalayacam diyorsanız, çok eğleneceksiniz demektir.

Orisinal'i bilmiyorsanız hayatınızdan çok şey eksik demektir, sıkıntıdan yumurta zıplatabilir, kızdığınız/sinirlendiğiniz kişileri buzpateni yaparken kocaman kartopu bowlingiyle uçurabilir (test edildi onaylandı - çok rahatlıyor insan bunu oynarken), uykunuz geldiyse yıldızları yakalayabilir ve de beyaz kar tavşanı ile gökyüzüne zıplayabilirsiniz...

En eğlendiğim oyunu sona bıraktım, bütün günümü almıştı aslında sonra bir arkadaşıma yolladım kendisi yarım saatte yapıp bitirince kendimi çok garip hissettim, olsun ben mutlu mutlu oyun oynayarak geçirmiştim bir günümü, hem de yıldız buldum birsürü, siz de bulmak istersiniz değil mi o yıldızları....

p.s: bu oyunlar 3 yaşından büyük çocuklar içindir.

iyi eğlenceler herkese


Tuesday, June 26, 2007

yaz geldi

Hiçbir şey yapmama grafiğim yine optimumlarını yaşıyor, evet grafiğim bunu yaşıyor... Ben değil. Yapmam gereken pek çok şey var mı acaba diye merak ediyorum.
Neyse efendim bu sıcak günlerde insanın dışarda pek bir şey yapası gelmiyor nedense!
Bir ara yazlığa gitme programımım var sevgili purcu hanım ile, sonrası belirsizliğini sürdürüyor...
Ne mi yapıyorum, hergün evet yarın şunları bunları yapacam diye düşündükten sonra uyuyorum ve yarın hiçbir şey yapmama potansiyelim artıyor.
Tabi ki bugün de boş boş evde idim, aslında evde yapmam gereken işler güçler var, oda düzenleme, ütü mütü gibi, ama insanın canı istemiyor. Bugün baya bir geç uyandım aslında, erken bir saatte sabah 11 gibi bir arkadaşım telefon etti, ona uyandım, konuştum ve tekrar uyudum, sonra da 14 sularında uyandım. Ne mi yaptım, piiisim başında oyun oynadım, sanmayın böle ciddi oyunlar haşa, hayatta beceremem öyle şeyleri, işte önce yıldızlı sonra da kedili oyunlar buldum kendime, sonra böle balonları patlattım(pek balon patlatma değil aslında ama neyse), kedili oyunlara devam ettim, salsa-çaça-rumbamsi müzik yapan bir site buldum, ama bütün günümü yıldızlı oyunla geçirdim. Sevgili Yoda ile oynadım...
Yoda çok yaramaz ve huysuz oldu, geçen gün vet'e götürdüğümüzde adam sal bunu gitsin dedi, üzüldüm... Sanırım vet'in dediğini yapacam, ama hiç istemiorum onu yapmayı da, bakalım ne olacak... Belki onu da yazlığa götürürüm, bıııf üzücü durum işte....

Neyse şimdilik bu kadar. Sevgiler saygılar...

Wednesday, June 13, 2007

Sunday, June 10, 2007

shakespeare in love

ben bu şarkıyı çok severim ama bunu buldum youtube'da olsun naruto-hinata forever diye düşünenlerdenim ben de, işte dinleyin....


Thursday, May 31, 2007

kopi peyst blog hihi :)

Efendim şimdi burcu hanim yazmıştı aslında bu blog'u ama ben böle onu kızdırdım, sonra o sildi, yane kızdırmak istememiştim, "aa ben yazacaktım bunu" dedim, ama biraz garip dedim, her zamanki gibi... neyse sonra kaynaştık barıştık güldük baya bir ağlanmayacak halimize...

--------------------- ----------------------

Wednesday, May 30, 2007
mimi'den inciler vol.1

varan biiiirrrr: "ben bazen uyudugumun farkina varmiyorum"(sözlü olarak dile getirilimis ve gecenin bi yarisinda gülme krizine neden olmustur)

varan ikiiiiiiiii: "anane biz bu torbalarla (balkondaki bos posetleri kastederek) torbaci dükkani acabiliriz (sadece düsünce olarak kalmis, ananeye söylenmemis ama daha sonra bana itiraf edildiginde bir baska gülme krizini de beraberinde getirmistir)

tori amos-1000 oceans

Labels: pot kirmak bir sanattir

posted by ainerielancalimea @ 12:09 AM 0 comments


------------------- -------------------------

Şöyle bir olay var, hani bu dediklerim hayatımda bir ilk olsa gerçekten şaşırırdım kendi dediklerime, ama geçmişim böyle cümleler ile dolu, kaç yaşıma gelmiş ben hala bir anda aklıma birşey geldiğinde heyecanla "fikrime bişiy geldi" derim, ayıklanmamış hamsi kızartmış olan anneme "ama anne bu hamsiler hamile", yolda giderken yabani çiçekler için "yaa bu çiçekler ırsi mi?" .... gibi. Böyle cümle kurmak da bir başarı sanırım.

dinlendi: Rosemary's Grandaughter - sarah evans

yeniden merhaba blog'cuğum

Efendim biliyorsunuz, siz de farkındasınız uzun zamandır yazmamaktayım sevgili blog'cuğum pink'im attitude'uma... Açıkçası yazacak çok şey var yane, ama can bu işte bazen hiç bişiy yapmak istemez...

Zep Hanım Kızımız da blog yapmış bizi kıskandı çünkü, şuradan görebilirsiniz sevgili sayfasını... Güzel güzel yaz e mi hanım kızım, ileriki günlerde çalışma ve gezmeye gittiğin amerikadan da yaz bize, hatta mektup atabilirsin, söliim de unutma.

Havalar da çok sıcak gidiyor, ama demin bir anda kapadı belki yağmur yağar, anime izlemeye büyük bir heyecanla devam ediyorum, eveet Naruto'yu bitirdim hatta Naruto Shippuuden'e bile başladım, Death Note, Bleach de cabası, bu kadar çok japonca anime izleyince bir çok tepkim de japoncalaşmaya başladı, belki 3 - 5 sene sonra ben de japoncayı öğrenmiş olurum, motto motto anime!

Neyse sevgili okuyucularım gelelim asıl yazacaklarıma hihihi...
Miray'dan İnciler Başlikli Blog'umuza:

* evet böyle bir başlık altında yeni bir blog açabilirim, çok fazla potansiyelim var bu konuda
* içeriği mi ne olacak; özenle üretilmiş miray cümleleri ve potlar, arada düşünce olarak kalmış söylenememiş sözler de olabilir.
* bu fikir çekirdek diyen hanımın yazıp da sildiği post sayesinde geldi...(haha çekirdek sen silmiş olsan bile ben onu çooooktan kopi - peyst yapmıştım ve birazdan gerçek kopi peyst yapacam buraya ta ta taaam)

Hayatım nasıl gidiyor diye de merak ediyorsanız söyleyeyim;
insanlar gerçekten çok garipler diye düşünmeden edemiyorum bu aralar, hakkaten yane ben insanların bana yaptıklarını yapamam, onlar gibi davranamam, enteresan vallahi, aman yaaa işte bunu da yazayım dedim.
İnsanlar hakkında böyle düşünmem dışında okul işini bu dönem yan etkilerden dolayı fazlaca sallamış bulunmaktayım, ama tabiki geçeceğime inaniyorum, düşünüyorum (The Secret RuLeZ!!!)
Evet evet the secret'ı ben de izledim, bir tane daha vardı onu da izleyecem, bakalım o ne etki yapacak...
Birşeyler değişti, böyle daha bir az huysuz olmaya başladım, huzurluyum ne olursa olsun eskisi gibi takmıyorum.
Geçen gün çekirdek diyen hanım bana bir laf etti bir sinir anında. (arada stress topu görevünü de görüyorum ben) Hakkaten dediği böle dank diye beynimin içine işledi! Evet pro-elephant hafızalı unutmamıştır umarım dediği lafı, unutmaz zaten o, herşey hep aklında.

Dinlenen Müzikler: arada çok şarkı değişti hatta seven days in sunny june bile çaldı, şimdi ise the gathering souvenirs dinleniyor


Tuesday, May 01, 2007

shibumi

"Şansımız varmış, kiraz çiçeklerinin en güzel olduğu üç günün tadını çıkardık. Çiçeklerin vaat günlerinde buradaydık. Henüz kusursuzluğa erişmemiş oldukları günde. Kusursuzluk günleri sonra geldi çattı. Bak artık en güzel hallerinde değiller. Doruğu aştılar bile demek ki bugün anılar günü. Üç günün en hüzünlüsü. Ama en zengini. Bir tür sükun var bugünde. Yok sükun değil... rahatlık var." ....

Monday, April 30, 2007

istiklal günü vol ....

Neyse efendim, bir gün daha okuldan sonra İstiklal'de geçirildi. Ben dünden 3,5 saatlik uyku ile aptal günümden birini yaşadım mı? EVEEEET hihihi :)
Sevgili bayanları (su maymuncuğum ve zep)beklerken, starfakstan çıkan bir Amerikalı turist, istiklal'i süpüren Wuuuuu'nun da eşliğinde bişiyler dedi ve gitti, söylene söylene, durumdan hiçbirşey anlamayan ben ve seküritimen baktk sadece kadına. Sonra seküritimen bana "eh, deliler hep bizden çıkmıyor ki" dedi. Ben seküritimen e de garip garip bakarken imdadıma yetiştiler tabiki bayanlar. Eh paramız pulumuz olmadığı için (ay sonu) Danışman'da Mustafa Amca Çayı ve Simit Sarayı Börekleri keyfi yapmaya yöneldik, yine de severiz Danışman'ı çok :). Tabi ki yine her zaman gördüğümüz sevgili arkadaşları gördük, kesinlikle su maymuncuğu elinde k dergisi ile malum şahsa vurmadı ve ben arada fasulye olmadım, sağ salim atlattık diyemiyecem. "Eh deliler, manyaklar" bakışları atan İstiklal İnsanlarına rastlamak mümkündü tabii.

3 deli olarak normal bir şekilde vardık Danışman'a oturup üçümüz de bııııf, imdaaat, yeter ama, bıktım bu hayattan suratımızı
takılarak çay içioruz...(ben bir türk kahvesi de içtim, zep'in hayin masaya vurup kahve dökme numaralarına rağmen) bir de baktık ki iki tanıdık, geçen cuma Zep Kurtarma Operasyonu'nda severek görev almış kişiler, geldi. 3 bayan otururken olduk 5 bayan, kakara kikiri derken, bir anda özgür'ün (bilmiorum kaçıncı tanıdıım) silüetini gören ben aaa özgür dememe kalmadan, geriye dönüp kaçmaya çalışsada, masadaki 5 bayanın, hepimiz ayrı animeden fırladık moduyla, "ÖZGÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜEEEEER" diye bağırmasıyla, evet evet çevredekiler sadece baktı, kaçma operasyonunu imha etmeyi başardık. hihiho... oturduk, çay içtik, çay içtik, çay içtik....

Kalktık 3 deli olarak sonunda danışmandan, bijüteri dükkanlarında, bucu ile "aiii, mimiii param olsun sana şu çilekli küpeleri alacam, yok yok sen şu yüzükleri de beğenirsin" konuşması yaparken zep i kaybettik doğal olarak. işte yürüoruz, veeeee gırinpiiisçi kardeşimiz yanımıza yaklaştı, bu sırada bucu zep'i arar telefonda, tam yok aman üyelik istemioruz derkeneen, gırinpiisçi kardeşin "arkadaşınız ilerledi galatasaraya doğru, tam da tarif ettiği gibiymişsiniz" demesiyle he, hö, huh? ne oluyor bakışları attık bucu ilem. zep'i tramvay yolunda bulduk ve aynen "nası tarif ettin bizi?" sorusunu yönelttik, zep gülmeye başladı zıpzıp olarak, arada geçen turistler bile güldü halimize, eh biz zaten gülüyoruz, tarifimizi duyduktan sonra. Bu sırada zep, "o diil de ben demin seni aradığımda, bak bucu zıplıyorum diyip zıplarken, insanlarda bana baktı ve hem zıplıyor hem de zıplıyorum diyebiliyormuş bu kız dediler banaaa" mızmızını yaparken yine güldük eğlendik....ve evlerimize döndük....

evet bir günümüz daha sevgiyle mutlulukla geçti, "ommm"

dinleniyor: beybi aynştayn :)

yıldızlar

Gökyüzünde ne çok yıldız var
Biri parlak biri ürkek biri yalnız diğeri sanki burda
İçimizde ne çok hırsız var
Biri aldı beni götürdü, sonra sattı, hem de yok pahasına

Ah şu hırsızlar
Her gece rüyamda senin kılığında dolaşırlar
Ah karanlıklar
Seni benden, seni dünden, seni gerçeklerden korurlar

Tuesday, April 24, 2007

23

23

23 seconds, all things we love will die
23 magic, if you can change your life

Your tainted heart, my tainted love, repent now
How many times ?
As long as you live, how many times ?
The world will go around

He was a friend of mine, he was a son of god ... he was a son of a gun

23 seconds, in you I see a chance
23 magic, if you change the name of love

Your crazy heart, my crazy love, repent now
How many times ? As long as you wish
How many times ? The world will go around
How many times ? As long as you want
How many times ? The world will go around

He was a friend of mine, he was a son of a gun ... he was a son of god

23

dinleniyor...

Monday, April 16, 2007

2

Düşünüyorum, geride bıraktıklarımı... Gidenleri, kaybolanları, kaçanları, uzaklaşanları, bıraktıklarımı, unuttuklarımı, istemediklerimi, ittiklerimi... Zaman çok çabuk geçiyor, bazen durdurmak ve o güne geri dönmek istiyorum, belki bir şeyleri değiştirebileceğim güne. Acaba hangi geçmiş günü seçmeliyim diye düşündüğümde ise kendimle çelişiyorum, sonra duruyorum ve aynada kendime bakıyorum, gerçek karşımda. Evet, o güne dönsem yine aynı davranırdım diyorum gözlerime bakarak.

Neden ben de bilmiyorum, bir bakıyorum büyümüşüm, binlerce sorumluluk altında küçükken büyümüşüm, e ne değişti ki, ben yine aynı ben, biraz yorgun, biraz üzüntülü, bazen geçmişin gölgesi altında ezilen, bazen mutlu günleri hatırlayıp sevinen. Mutlu günler var yaşanmış, ama kötü olan o mutlu günlerin istemesem de bana acı vermesi, paylaşılanların anlamlarını yitirmiş olması, gölgelerde yaşanmış bir geçmiş sanki gizli, kaçarak, unutulmak için yaşanmış belki de paylaşılamamış bir hayat. Bir hayat ki bana biraz Pollyanna' yı anımsatıyor, evet istemesem bile çoğu zaman oynamak zorundaymışım gibi geliyor. Bir şey duyuyorsun seni şoke eden, ama ellerin kolların bağlı. Buna üzülüyorsun, ama belli de etmemen gerekiyor. Öyle bir an geliyor ki, hiç bir şeye inanmak istemiyor o küçük yüreğin. Dışarı baktığında sonsuzluğa uçan kuşlar biraz da olsa dindirebiliyor, kalbindeki o minik sızıyı... Sadece izliyorsun, hayat akıyor bir yanında, birilerini sonsuzluğa gönderiyorsun, çıkıyorlar hayatından temelli. Onları bir daha göremeyeceksin, belki onları ne kadar çok sevdiğini söyleyemeyeceksin, söylemek istediğinde inancın yitecek...


Yürürken bir adım geride bıraktığım insanlar, önümden hiç çekilmeyecek olanlar, süreli/süresiz yanımda benimle yürüyenler, elimi tutanlar, arkamda saklanmaya çalışanlar... Gerçekten hayatlarımızı paylaşıyor muyuz acaba, birlikte yaşıyor muyuz “o anı”, beraberce “carpe diem” dediğimiz zamanlarda dürüst müyüz kendimize? Ne kadar çok soru var değil mi. Kimi cevaplı, kimini hala merak ediyoruz, belki birçoğunun cevabını hiç öğrenemeyeceğimiz sorular. Hem kendimizin içinde, hem de başkalarının hayatları ile alakadar. Birçok şeyi görüyorum, duyuyorum, kim bilir neler söyleniyor daha duymadığım, neler gizleniyor, neler saklanıyor… Hiç düşünüyor muyuz acaba, aynı durumda ben olsaydım diye, belki de düşünmeden “seni anlıyorum” ile yetinmeye çalışıyoruz. Ben bile kendimi anlayamazken, seni nasıl anlayacağım ki…

Başkalarının hayatlarını mı yaşıyoruz gerçekten?

Severek, hissederek, mutlu olarak, hıçkırıklarla susmamasına ağlayarak, gülerek, düşünerek…

dinlenen - silverchair

Thursday, April 12, 2007

karnım ağrıdı gülmekten

İyi Niyet Kutusu says:
burcu
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
ben kimim
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
ya blogu okuuu
İyi Niyet Kutusu says:
seni tenhaya alabilirm miyim bi sn
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
ehheheheh
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
haiyr
İyi Niyet Kutusu says:
gel bacım gel
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
:D
İyi Niyet Kutusu says:
benden zarar gelmez
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
ehhehehe
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
gelmiycem
İyi Niyet Kutusu says:
gel şööle bi köşeye sen
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
gelmiycem
İyi Niyet Kutusu says:
gel kız
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
eheheheheheh
İyi Niyet Kutusu says:
naz yapma
İyi Niyet Kutusu says:
haha
momoiro mimi says:
ehehehe
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
tmm yahu sustum ya
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
offf
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
mimi ya sen cagirdin dimi beni sustursun diye
momoiro mimi says:
ehehe
momoiro mimi says:
hayır
momoiro mimi says:
valla hayır
İyi Niyet Kutusu says:
bak bak
ainarielancalim- sahin abi we love you says:
g.t
İyi Niyet Kutusu says:
nası bilio
İyi Niyet Kutusu says:
haha

Tuesday, April 10, 2007

25. cüzdanımız hayırlı olsun efendim....

Bu durumda iki sene boyunca cüzdan almamam gerekiyor... Efet efet kendime börtdey hediyesi olarak cüzdan aldım "mickey mouse"lu hem de... yihuuuu. Neyse çanta ve cüzdan manyaklığım gene azmış vaziyette, evet bucu kızacaksın ama yeni bir çanta da istiorum. Bakalım artık Haziran'da alırım her halde yeni bir tane, dayanabilirsem şayet.

Son iki günümüzü gayet eğlence dolu geçiriyoruz, sanki liseye ye
ni başlamış kızlar gibiyiz. Aptal aptal geziyoruz, sözde vize haftam, hanıımlar duyrulur ders çalışmam lazım... (hahahaha yazarken ben bile inanamadım buna evet evet)
Mesela dün, arkamı döndüğümde bucu hanım animeden fırlamış bir şekilde sırı
tıyordu (bkz: resim 1). Daha , nişantaşı dolmuşlarına giderken, Gezi'de ufak çapta ekler krizi yaşadık, ve dört tane cilekli kukiyle durumu kurtardık. Nişantaşı'na İstiklal'den daha sakindir düşüncesiyle gitmiştik. Sakindir diye Kırıntı'ya oturduk, ilk iki üç dakika boyunca sakindi, sonra 15 yaş altı gençlerin doğum günü yapmalarıyla, orası başımıza yıkıldı... Hakkaten delirdik, yane sakin sakin oley salata - şarap modumuz bir anda yok oldu gitti.

Efendim bugün ise, sevgili ingliş vizesinden çıktıktan sonra, kısmen "mi taksim'e gel derhal" diyen bir telefondan sonra tabiki kendimizi, Şahika'da bulduk, Zeyn Hanım'ın da gelmesiyle, ortalık şenlendi şaklandı, kaynaşma planları yapıldı, umarım kaynaştırma planlarımız işe yarar (bkz: resim 2). Günümüz geçti tabi, hemencecik, bitti geldik eve. 202 den inip eve yürürken, karşımdan annesiyle gelen kız çocuğunun (4-5 yaşlarındaydı sanırsam) "love, love me doooo..." diye mırıldanması, günün anlam ve önemini belirtti heralde.



Resim 1 Resim 2


Şimdilik bu kadar, dinlenen bir çok şarkı vardı ama şu an dinlediğim: Brainstorm - A Day Before Tomorrow







Monday, April 09, 2007

ağlasam göz yaşlarıma dokunamazsınız...

kendimi bildim bileli "minikstar" username'i bana aittir, neden öyle almışım hatırlamıorum bile.
evet sevgili okurlarım, demin büyük bir hüsranla mozilla ekranına bakakaldım, bir arkadaşımın gönderdiği şu link yüzünden, bütün mutluluğum uçup gitti, ne yapacağımı bilemez bir haldeyim... bir nisan şakasından da kötü bir durumdayım... ne olacak bilemiorum, ama kurtulmak lazım bir şekilde. ileride minikstar olarak ünlü olma şansım dahi kalmadı artık...

böhühühühüh

Friday, April 06, 2007

hiç yazasım yok,

Tuesday, March 27, 2007

the little prince

"And now here is my secret, a very simple secret: It is only with the heart that one can see rightly; what is essential is invisible to the eye."

antoine de saint-exupéry

Thursday, March 22, 2007

rosie thomas pretty dress

SU sayesinde cici bir site buldum, bir çok şey var içinde; magazin, değişik otel oldarı, müzik, şovlar, caddeler, reklamlar da dahil olmak üzere. ben de müzik kısmına bakınırken bu cici müsizyen rosie thomas'ı buldum, biraz emilie simon'u ve regina spektor'u andırıyor bana göre.
çok da şirin bir klibi
var pretty dress adlı şarkısı için;

Friday, March 16, 2007

işte my VisualDNA

vala miyet'den gördüm ben de yaptım, sizler de yapın :)

Thursday, March 15, 2007

güne erken başladım bugün efendim

Neyse efendim zaten biliyorsun erken kaltım ben bugün, dersim üçteydi, güne erken başladım 6:30 da uyanarak... Kahvaltıya gittikten sonra eve geldim, eh oturdum bir çay içeyim dedim, içtim hala zaman geçmedi, 11:30 gibi sanki gün bitiyor gibi hissettim ve öğlen uykusuna yattım. Evet evet kendimi prenses gibi hissettim bugün, güzellik uykusuna yatmak hihihi güzeldi gerçekten, taa ki telefon çalana kadar, olsun canım yine böle küçüklüğe dönmüş gibi hissettim kendimi. Sonra biraz fazla uyuduğum için koştursam da geç gittim derse bir 15 dakika, özür diledim sonra tabii. Derste masallardan konuştuk yine, çok cici bir eğitmenimiz var, masal dinler gibi derslerini dinliyorum, severekten :)

bugünlük bu kadar günlük
si ya
mir.

edit:
listening: komeda - it'S alright, baby
reading: shibumi-- (sevgili arkadaşım sölemişti iyi kitaptır diye, kendisi ermiştir shibumi başlığını görünce ben de böle mistik, işte uzakdoğu felsefesiyle alakalı bir kitap sanmıştım, evet kitap arkasına bakmak mı o da ne diyorum bu durumuma, neyse iki üç sayfa böle nerede felsefe diye başladım ya kitaba bin bir hevesle... hüsrana uğradım tabii, yok aslında güzel kitap, efendim betimlemeleri şahane sanki film çevriliyor ben yaşıyorum herşeyi gibi oldu okurken...)

sususyorum tamam
iyi geceler

morning my dearest blog

hello and good morning my dearest blog....

i always say good morning to myself after i woke up, it feels really good.

anyway, you know that i have been watching so many anime series lately, and it has some brain-washing effects on me...this anime, i've been watching for two days, is about the new emperor of the saiunkoku world. he is a genius but very lazy and uninterested in courtly matters... the thing is our emperor speaks himself in a we-way, like "we are pleased to see you" to his bride. the thing is, last night a friend of mine called me, and asked if we could have breakfast at starbucks in the morning (really morning at 7am!!), and i accepted. yes yes my lesson is at 3pm and i could have sleeping all the morning instead of going to breakfast... after i ordered my coffee, the barista thanked me as always and my loverly reply was "we're welcomed!!". i couldn't say anything then...
i don't know the other effects yet but i'll inform you as soon as i realized...

that is all about the morning news...

listening: goldfrap - paper bag
trying to read: shibumi - trevanian
mood: happy, lucky, awaken...



Wednesday, March 07, 2007

ne diyelim ki?!?

Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir !...


www.youtube.com sitesine erişim İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2007/384 sayı ve 06.03.2007 tarihli kararı gereği engellenmiştir.

Access to www.youtube.com site has been suspended in accordance with decision no: 2007/384 dated 06.03.2007 of Istanbul First Criminal Peace Court.

Wednesday, February 28, 2007

ebelendim sobelendim

Evet, sevgili jiji priss tarafından ben de elenmiş sobelenmiş blog yazarları derneğine katışmış bulunmaktayım. Çok teşekkürler jiji sen olmasaydın bu duyguyu bilemeyecektim. canım canım saol...

Neyse gelelim benim gizli hayatımın en gizli sırlarını siz okuyucularıma açıklamaya...

* Ben ananem ve dedemle büyüdüm sayılır, zaten hala ananemle yaşıyorum. Küçükken onbeş günde bir bici torunları beni sevindirmek için gelirlerdi, bazen ben onlarla birlikte dönerdim. Efendim benim Ankara'ya giderken "Bolu Dağ"ı fobim vardır. O Bolu Dağ'ını geçmek resmen kabus benim için, özellikle otobüsteyken. Bu yüzden Ankara'ya ya tren ile ya da o ünlü v otobüsleriyle giderim. Neden böyle manyaksın derseniz bir keresinde dedem ile Ankara'ya u ile giderken otobüsün camı, miminin de ödü tuzla buz olmuştu... 5 6 yaşarında olmak, bu korkunun bilinç altıma işlemesine neden oldu heralde. Yok yok yeni de yaşasam korkaarım...
* Mimi kedi seven bir insandır, yolda kedilere günaydın demeyi sever, ama kedilere olan sevgisi, kardeşinin ben kedi istiyorum diye eve kedi getirtmesiyle başlar. Daha önce mimi'yi kedi tırmalamış ve de 15 tane pembe aşı olduğu için sevmezdi. Küçük prensesimiz (kardeş) kediyi komşunun bebeği en güzel bebek edasıyla sevmeye başladığında, mimi çoktan kediyi bağrına basmıştı, ve ileride başına geleceklerden habersizdi. Mimi küçük prensese teşekkür eder, her ne kadar bu blogdan bir haber olsa dahi...
* Çok sakin, bir insanımdır, kavga etmeyi sevmem, tanıştığım her insanı arkadaş olarak görürüm, insanları kırmaktan korkarım... Kolay kolay sinirlenmem ama sinilendiğim zaman büyük bir patlama yaşarım, bazen kendimi kontrol edemem%2

Friday, February 23, 2007

süper anneanne

Bildiğiniz gibi efendim, ben ananem ile yaşayan bir insanım, evet zorlukları da yok değil, ama bir o kadar da eğlenceli. Annneannem öğretmen emeklisi, kendisi gibi cici bir "kankası" var, şimdi anneannem ve lisesinden diğer arkadaşları 15 günde bir kendi aralarında toplanıyorlar. üç sene öncesine kadar Ankara'da yaşıyordu, orda ki arkadaşlarının çoğunu küçüklüğümden beri tanıdığım için toplandıklarında yanlarında olmak eğlenceliydi. Ama buradakileri pek tanımıyorum, dolayısıyla da bize geldiklerinde ben vınlamayı tercih ediyorum.

Neyse efendim, bugün uykumun arasında "Miraaay, ben öğretmen arkaşlarla toplantıma gidiyorum, bye bye." ile irkildikten sonra saatlerce uyudum. Neyse efendim anneannem akşam geldi, kedi-ben-anane öğrenci yurdunda yaşadığımız için hepimiz kendi işlerimize bakıyoruz, aç olan yemek yiyor, arada anane yemek yapmak istemediği için "Hadi şu bilgisayarından yemek siparişi ver" diye odama geliyor, ya da ben yemek pişiriyorum...Bir de her gece "Deli misin evladım? Bütün gün oturuyorsun odanda şunun karşısında ne yapıyorsun?" sorusunu aksatmadan soruyor.

Demin de yatmadan önceki görevini yapmak için yatakhanemin kapısına gelen ananem; "Biliyor musun, bugün bütün arkadaşlar torunlarının sürekli bilgisayar başında olmasından şikayet etti. Sonra güldüğümü fark ettiklerinde de, sen ne düşünüyorsun bu konuda demekten kendilerini alamadılar, ve tabi ben de 'eh evet sizinle aynı duyguları paylaşmaktan kendimi alamayacam' dedim" tabi anneannemin bunu anlatmasıyla gülmeye başlamam da bir oldu. Süper anneannecim sen çok yaşa e mi.

Gelelim sadede, sanırım siz okuyucular da anneanneleriniz ile yaşasaydınız aynı olaylarla karşı karşıya kalacaktınız. Eh büyükler bu durumdan kendilerince şikayetçi gibi görünüyorlar, haklılar mı acaba diye düşünmekten kendimi alamadım bir de ben...

Neyse efendim, hepinize sevgiler saygılar...
mimi

Wednesday, February 21, 2007

tanrım biz de kazıtalım kafalarımızı


bir çok ünlü aktrist roleri icabı saçlarını kazıttılar biliyoruz bunu, ve yakıştı da hepsisine, benim favorim natalie portman...bir blog sayfasında "eight women who look better bald than britney" başlıklı yazıyı görünce irkilmedim değil açıkçası. ben de ara ara acaba kazıtsam nası olurum diye de düşünüyorum hani, yapacağımdan değil ya işte merak... sonra google'da bald britney diye arattım ve karşıma çıkan fotoğrafa hayranlıkla bakakaldım sayın okuyucular, neden de diyemedim açıkçası, ama sizler de bald britney'den eksik kalmayın diyorum ve o güzelim fotoğrafı koyuyorum yazımın sonuna....
edit: istemeden de olsa yazının başına geldi foto dikkatsizlik....
ben de sizi seviyorum

music

bol bol müzik dinlerim bildğiniz gibi, miyet hanım kadar olmasamda. :)
neyse efendim "stumble upon"larken (tanrim yine bir fiil buldum,güzelim türkçemize), şu ve şu site çıktı karşıma. bir tanesinde tahda "brain storming" yaparmış gibi
grubu yazdıktan sonra music storming yapıyor, diğerinde de sevdiğin iç grubu/kişiyi yazıyorsun sana bir grup öneriyor... sevgili müzik severlerin kullanımına sunuyorum...

ben, silverchair/regina spektor/goldfrapp yazdıktan sonra karşıma eisley diye bir grup çıkardı bakalım ne çıkacak gnoosic kutusundan :P
mimi

Monday, February 19, 2007

diıır dayiri

dear diary,
i have been seeing the most weirdest dreams in my life... ok ok i admit that, i've seen anime dreams after watching zillion animes, but on the other hand the dreams i had past two days were the most complicated ones...i saw flood, it was like a hollywood action movie, and last night i dreamt about a place where i can find all the places i've known...we had a conclusion that i am stucked between centuries and landscapes...
that iz all i can say right now....
si ya dear diary
mimi

edit edit: bugün yeniden moulin rouge'u izledim, ve yine çok etkilendim, göz yaşlarıma engel olamadım film süresince nasıl bir müzikaldir, her izleyişte nasıl etkiler moulin rouge insanı hala bilemiorum... bu kadar

Sunday, February 18, 2007

evet efendim

açıkçası olan enteresan birşeyler yok, kendimi film, dizi ve anime dünyasına adamış bulunuyorum. gerçekten anime dünyasi çok enteresan, istemesen bile japon kültürünü öğreniyorsun izlerken :).... artık bir de sci-fi diziler izlemeye başladım, ilk dizim battlestar galactica gayet bilgilendirici geldi, ben ki hayatımda star wars, star trek izlememiş insanım. kolay gelsin bana vallahi.
geçen günlerin birin de "the lake house"u izlemiştim, güzel bir anlatımı var, filmin sonunda anladım ki, doğru insan doğru zamanda karşıma çıkacak.... evet evet göz yaşlarıma hakim olamadım biliorum, sulu gözüm ben :(
işte bu kadar bu aralar bir de bol bol muzik dinliyorum sevgili miyet'e tavsiye grupları için teşekkür ederim, çok sevdim onları da efendim....
sevgiler mimi


edit edit: size çok cici bir blog da tavsiye ediyorum, dünya haberlerine merhaba demeniz için :P

Friday, February 09, 2007

music

büyük bir heyecan ile yazıyorum bu sefer blogcuğumu, evet evet gençliğimin canım birtane boy band'i take that "beautiful world" albumüyle beni yeniden o günlere götürdü... eheheh ah ah nerede "babe"ler, "relight my fire"lar, "never forget"ler, "back for good"lar.... güzel bir album yapmışlar biraz matchbox twenty'imsi, goo goo dolls'umsu, rob thomas'ımsı tınıları olmuş... take that işte gary, mark, howard, jason ve robbie...


çarşamba akşamı babylon'daki messer chups gig'ine gittik, çok kuuul bir basçıya sahip olan cici moskova'lı messer chups elektronic soft rock yapıyor. 50'ler, 60'lar, 70'ler, 80'lerden popüler şarkıları da coverlamayı unutmamışar tabiki... eski korku filmlerinden alınmış eğlenceli barkovizyon gösterilerileri sayesinde hem güldürüp hem de coşturdular biz kalabalık içindeki insanları...

Sunday, January 28, 2007

bişiy

Küçükken ve hatta bugün de böle insanların gelip "ay sen ne kadar büyümüşsün"lerini anlamazdım, ama bugün yaptığım olaydan sonra gerçekten kendime güldüm, cadde'de yürürken bir tanıdığımızı kızıyla gördüm işte anne iyi miyi konuşmasından sonra kıza dönüp, "ya sen ne kadar kocaman olmuşsun" dedim, sonra yanımda ki arkadaşım da ben de çok güldük... İnsan diyebiliyormuş gerçekten böle şeyleri, artık bana birisi "canım ne çok büyümüşsün" sen derse garipsemeyecem gibime geliyor.

oh tedy bear i adore you

Eveet, bir ilki başarmış sayılabilirim lavırli mimi olarak. Beni tanıyan ve seven insanlar ne beybi ne mimi ne deli bir insan olduğumu bilirler zati, her neyse günlük gibi blogum, ilk final haftalarım eğlenceli bir şekilde geçti bitti. Yorulmadım değil hani ya neyse geçelim bunu da, bakalım ileriye mutlulukla...
Bir ilki başarmam final haftamı geçmem değil, son sınavda sevgili öğretmenimizden aldığım sevgi dolu yorum. Lyrik interpretation ve iş başvurusu olan sınavda annemin arkadaşına iş başvurusu yaptıktan sonra sıraya dizlerimi sıkıştırıp tahtada yazılı olan şiire bakmaya başlamıştım ki sınıf içinde volta atan sevgili öğretmenimizin bana "istersen sana bir de peluş bebek verelim tam olur işte" demesiyle güldük cümbür sınıf. Hehehe, bakalım daha ne gibi şen şakrak dakikalarla karşınıza çıkacağıım.

görüşmek üzre

Monday, January 22, 2007

colors have deeper meanings :)

­ Black typically communicates authority and power.

Red is a color of high emotion. Studies show it stimulates shoppers and appetite.

The opposite of red, blue is a “cool” color that communicates elegance and quality.

Green symbolizes health and nature.

Yellow is another attention-grabber.

Purple ­ This color signifies royalty, luxury and wealth and therefore isn’t appropriate for self-storage uses that promote value and savings.

Brown is earthy and signifies reliability and genuineness.

Do you speak the language of color?


Wednesday, January 17, 2007

stumble zararları

Stumbleupon bir eğlence oldu çıktı karşımıza, SU'ya tıkladığımızda seçtiğimiz topiclerden güzel güzel sitelerle karşılaşıyoruz, güzel güzel fotoğraflar, enteresan bilgiler, güzel moda ve alışveriş siteleri, bloglar vs vs... tabi bir de böle çat diye bizi alıp götüren bomba siteler de çıkmıyor değil... Bazı durumlarda tek site içinde takılıp kalma da olmuyor değil.
Herneyse, yarın için bir ödev yetiştirirken tıklanan SU'nun zararı cidden büyük, çünkü Mimi'nin karşısına şu kareoke sitesi çıkar ve üye olur... Gecenin bir yarısında evden "Twinkle twinkle little star, Old Macdonald, Alphabet Song ve This Old Man" nameleri yükseldi. Aslında güzel güzel şarkılar da var ama sardırmamam gerekiyor sanırım bu saatte. Zaten ödev de yalan olmuş durumda sabah erkenden kalkılıp yapılacak...

nayt nayt
:)

Sunday, January 14, 2007

güzel türkçemiz :)

Finaller için türkçe çalışırken, evet evet tükçe çalışıyoruz, çünkü garip garip isimlendirilmiş türkçe gramatik öğeleri. Cümlenin öznesi aslında cümlenin faili imiş.
Size güzel türkçemiz hakkında bilgi vermeye devam ediyorum...

Takıntılı ve takıntısız sesler:
Hareket eden organlar sesler için iki durum meydana getirir, iki çeşit hareket yaparlar. Bunlardan birincisi temas, ikincisi yaklaşmadır.
Birincisinde organlar birbirine temas ederek ses yolunu az veya çok, tam veya yarım kapatırlar. Böylece gelen akımın önüne muhakkak bir engel çıkarılır. Ve akım bu engele takılarak, bu engeli açarak sesi meydana getirir. Bu durumda meydana gelen sesler takıntılı seslerdir. İkincisinde ise hareket eden organlar birbirine temas etmes, sadece yaklaşırlar, fakat aralarında geniş açıklık, rahat bir geçit kalır. Ses yolu bir engelle tıkanmaz. Gelen akım biraz daraltılmış yolda ilerler, fakat yolunu kesen bir takıntıya uğramaz. Bu durumda teşekkül eden sesler takıntısız seslerdir.
Demek ki seslerin teşekkülünde ses yolu engelli yol, engelsiz yol; takıntılı yol, takıntısız yol olmak üzere iki durumda bulunur.

Sedalı sesler:
Vokallerin hepsi sedalıdır. Sedaları ses tellerinden elde edilir. Ses telleri vokallerde gevşek bir şekilde kapanır ve sadece titreşimi sağlamak için hava akımının önüne çıkar. Sedalı konsonantlarda ise bitişime ve akım daha kuvvetlidir.

İsnat grubu:
İsnat grubu biri diğerine isnat edilen iki isim unsurunun meydana getirdiği kelime grubudur. İsnat edilen unsur isnat olunandan, kendisne isnat yapılandan sonra gelir. Kendisine isnat yapılan unsur ya yalın halde bulunur veya iyelik eki almış olur. ....

Evet sevgili okuyucularım sizin de türkçenizin güzel olması için yazdım bu bilgileri, lütfen dikkate alarak okuyunuz....


mimi

Sunday, January 07, 2007

C.S.I. Ankara: İki cinayet aydınlatıldı

Evet evet bu bir gazete haberi başlığı. Görünce gülmemek için zor durdum. Son iki saattir CSI: LV'yi izledikten sonra günün haberlerine bakayım dedim sevgili sanal gazeteden. Neyse önce "uçan etek" başlıklı garip bir haberi gördüm, çinli zavallı bir gencin bir sohbet odasında uçan etek rumuzlu bir bayanla tanışmasının hüsranıyla intihar haberi. Sonra da tabi ki şahane CSI: Ankara başlıklı haberimiz. New York (nen yorğğh) ve Miami derken bir de Ankara olarak başlayacak sanırım CSI. Oyuncuların kim olacağını yazımı okuyanların imacinasyonlarına bırakmayı yeğeliyorum. Tanrı CBÖ (cinayet büro amirliği) ekiplerini korusun.

(şaka bir yana böyle korkunç haberleri, böyle korkunç başlıklarla yayınlayan zihniyet gerçekten garip)

Saturday, January 06, 2007

escape from homework


Ödevden kaçmak uğruna yapılanlar listem bugün gerçekten uzadı... Zaten saat 14:00'da kalkmanın da verdiği şaşahane huzurla kahvaltı için pancake yapayım dedim, yaptım da ama yemedim; duruyorlar içeride hem de çikolatalılar, mmmh yammy, sonra ne alaka ise sucuk ekmek yedim. Zaman da akıyor durmuyor hani. Çay keyfimle cnbc-e'de
Battlestar Galactica'yı ilk defa izledim, huyum değildir böyle sci-fi diziler izlemek, ama sevmedim de değil hani. Dizimizin de bitmesinden sonra geldim saatlerce stumble'da thumbs up yaptım. Yok yok o da yetmedi emesen'de çet yaptım. Aslında bugün bir arkadaşımla Kadiköy'de buluşmayı konuşmuştuk, ama tembel ben kara cumartesi bulutlarının da üzerimde olması nedeniyle istemedim, pazartesine erteledik buluşmamızı...

Sevgili Harry Potter Ağacı



Neyse zaman geçmedi tabi, arada annem aradı beni yemeğe çağırdı, tamam gelirim dedim. Lakin yine telefon çaldı ve imdadıma starbucks koştu, gittik kahve içtik. Arada stumble yaparken karşıma bu site çıktı ve ben de hangi tarot kartı olduğumu öğrendim. I am the great shining Empress :)! Güzel açıklamam da:

"

Beauty, happiness, pleasure, success, luxury, dissipation.

The Empress is associated with Venus, the feminine planet, so it represents, beauty, charm, pleasure, luxury, and delight. You may be good at home decorating, art or anything to do with making things beautiful.

The Empress is a creator, be it creation of life, of romance, of art or business. While the Magician is the primal spark, the idea made real, and the High Priestess is the one who gives the idea a form, the Empress is the womb where it gestates and grows till it is ready to be born. This is why her symbol is Venus, goddess of beautiful things as well as love. Even so, the Empress is more Demeter, goddess of abundance, then sensual Venus. She is the giver of Earthly gifts, yet at the same time, she can, in anger withhold, as Demeter did when her daughter, Persephone, was kidnapped. In fury and grief, she kept the Earth barren till her child was returned to her." imiş.

Bir günümü daha ödevlerden fellik fellik kaçarak geçirdiğim için, yarın işim çooook. Sevin beni sevgili insanlar.



Friday, January 05, 2007

tarina tarantino




Anyway, i was watching fashion events @ world fashion tv about Tarina Tarantino last morning, while eating breakfast. She became a jewelry designer and she has a marvellous, sparkling, shimmering, pinky collection with hello kitties and of course barbie :) . Anyone who likes or loves me can buy me her jewelly as well... I would never say no for that kind of gifts.... hihihi

Have a sparkling day!
Mimi.

Thursday, January 04, 2007

yeni yıl

yeni yıl ümitlerim...
ah neler neler var bir bilseniz. bu yıldan çok şey istiyor ve bekliyor olacağım. aslında hepimizin hakkı yeni yıldan iyi bişiyler beklemek. aman herneyse. sakin ve mutlu bir şekilde girdim yeni yıla, umarım yeni senem de böyle sakin ve huzurlu geçer. haha ben ve huzur yok şaka gibi bişiy değil mi. bir çok ödev var yazılması gereken, okunması gereken kitaplar, izlenmesi gereken bollywood filmleri :).

bir de tabi bayramda girdik yeni yıla, bu durumda her günümüz bayram gibi mi olacak, yoksa hepimiz delimiyiz. (ay korktum kendimden, saçmalamamın doruklarındayım yine her zamanki gibi)

dııt dııt dıııt normale geri dön mimi...

Haruki Murakami'den Zemberekkuşu'nun Güncesi'ni (the wind-up bird chronicle) severek okumuştum, sanırım sırada Norwegian Wood var :). Robinson yolları taşli geliyor kırmızı saçlı...