Monday, April 16, 2007

2

Düşünüyorum, geride bıraktıklarımı... Gidenleri, kaybolanları, kaçanları, uzaklaşanları, bıraktıklarımı, unuttuklarımı, istemediklerimi, ittiklerimi... Zaman çok çabuk geçiyor, bazen durdurmak ve o güne geri dönmek istiyorum, belki bir şeyleri değiştirebileceğim güne. Acaba hangi geçmiş günü seçmeliyim diye düşündüğümde ise kendimle çelişiyorum, sonra duruyorum ve aynada kendime bakıyorum, gerçek karşımda. Evet, o güne dönsem yine aynı davranırdım diyorum gözlerime bakarak.

Neden ben de bilmiyorum, bir bakıyorum büyümüşüm, binlerce sorumluluk altında küçükken büyümüşüm, e ne değişti ki, ben yine aynı ben, biraz yorgun, biraz üzüntülü, bazen geçmişin gölgesi altında ezilen, bazen mutlu günleri hatırlayıp sevinen. Mutlu günler var yaşanmış, ama kötü olan o mutlu günlerin istemesem de bana acı vermesi, paylaşılanların anlamlarını yitirmiş olması, gölgelerde yaşanmış bir geçmiş sanki gizli, kaçarak, unutulmak için yaşanmış belki de paylaşılamamış bir hayat. Bir hayat ki bana biraz Pollyanna' yı anımsatıyor, evet istemesem bile çoğu zaman oynamak zorundaymışım gibi geliyor. Bir şey duyuyorsun seni şoke eden, ama ellerin kolların bağlı. Buna üzülüyorsun, ama belli de etmemen gerekiyor. Öyle bir an geliyor ki, hiç bir şeye inanmak istemiyor o küçük yüreğin. Dışarı baktığında sonsuzluğa uçan kuşlar biraz da olsa dindirebiliyor, kalbindeki o minik sızıyı... Sadece izliyorsun, hayat akıyor bir yanında, birilerini sonsuzluğa gönderiyorsun, çıkıyorlar hayatından temelli. Onları bir daha göremeyeceksin, belki onları ne kadar çok sevdiğini söyleyemeyeceksin, söylemek istediğinde inancın yitecek...


Yürürken bir adım geride bıraktığım insanlar, önümden hiç çekilmeyecek olanlar, süreli/süresiz yanımda benimle yürüyenler, elimi tutanlar, arkamda saklanmaya çalışanlar... Gerçekten hayatlarımızı paylaşıyor muyuz acaba, birlikte yaşıyor muyuz “o anı”, beraberce “carpe diem” dediğimiz zamanlarda dürüst müyüz kendimize? Ne kadar çok soru var değil mi. Kimi cevaplı, kimini hala merak ediyoruz, belki birçoğunun cevabını hiç öğrenemeyeceğimiz sorular. Hem kendimizin içinde, hem de başkalarının hayatları ile alakadar. Birçok şeyi görüyorum, duyuyorum, kim bilir neler söyleniyor daha duymadığım, neler gizleniyor, neler saklanıyor… Hiç düşünüyor muyuz acaba, aynı durumda ben olsaydım diye, belki de düşünmeden “seni anlıyorum” ile yetinmeye çalışıyoruz. Ben bile kendimi anlayamazken, seni nasıl anlayacağım ki…

Başkalarının hayatlarını mı yaşıyoruz gerçekten?

Severek, hissederek, mutlu olarak, hıçkırıklarla susmamasına ağlayarak, gülerek, düşünerek…

dinlenen - silverchair